Yemekten kalktık “eve dönmeden bişeyleer içseek”, gece çıkmadan “önce bi iki shot atsaydık”, canımız sıkıldı nereye gitsek bilemedik “gel bi yere gidelim oradan karar verir geçeriz” dediğiniz zamanlarda yanınızda olan mekan. Çok popüler oldu onun sebebi de şu bence, ilk olarak tektekçi yani istersen bir tane iç devam et, istersen biraz durakla, istersen bayaa bayaa dışarı çık gel burada takıl. Bir bağlılık, bağımlılık, zorunluluk yok. Yani open-relationship gibi. Sanırım bu. Açız rahat ortama, rahat ilişkiye, bulunca bağımlısı oluyoruz. Bilemedim bu tip bir şey bence.. Bu açık ilişki sansürlü de değildir haa, bir fotonaci gezer etrafta, şipşak çeker fotoları, yükler facebook’a. Ahandaa buradaydı bunlar birlikte bu tarihte bu saatte der. Herkeste beğenir o fotoyu. Böyle bir dünya. Nasıl gidilir? Arabasız (: gidilmeli bence ama öyle gitmediniz ya, araba TRT'nin altındaki kat otoparkına bırakılır, hemen Oda Kule'den geçilir, sola dönülür, House Cafe'ye gelince de sağa dönülür. Acara Sokak yazısı görülür, doğru yerde olduğuna emin olunur. Sokağın bitiminde sağda. 2) Ara Cafe'nin bulunduğu aralığa girilir sola dönülür, sağa dönülür, düm düz kalabalıpa doğru yürünür. Ne yapılır burada? Her akşam içilir. Tek içilir, çok içilir, tatlı, acı, ekşi, büyük, küçük, orta, huniyle, ayran şişesiyle içilir. Beğenerek içilir, yüz ekşitilerek içilir. İki kişi, üç kişi, kalabalık ekip, arkadaşla, sevgiliyle, anneyle hatta patronla bile içilir. Böyle de acayip bir yerdir. Onları bile gevşetir. Müzik değişir, bir gün eskilere gideriz, bir gün adeta gelecekte tutacak şarkılar tahmin edilir, bir gün de günümüzü yaşarız rockçı gözünden, popçu gözünden. Yani bir yerde herkese hitap etmek olsa gerek amaç. Ne içilir? Herkes kendi sevdiğini içer. Adamlarda ona göre yazmış işte, acı – ekşi – tatlı matlı diye ki herkes sevdiğini seçsin, kafalar karışmadan beğenerek içilsin. Menüler varsın “yağsın” gibi böyle 5’li – 10’lu 20’li içilebilir. Rengarenktir her şey, deney tüplerinde falan, zaten deniyorlar oldukça da, buldum diyip menüye ekliyolar, menü almış başını gidiyor 100+ shot var. Bence denenesi zorunluları söyliyim o zaman damla sakızı sev sevme bence damla sakızlı GONGO denenmeli. Ben damla sakızı sevmem ama bence harika bir shot. Hele de Alaçatı şubesine gittiyseniz ve içmediyseniz utanın. Tatlı severlere önerilerim, Zor kız – Dudu – Oi – Halo – Kiss (sert grubunda olsa da minicikten bişeycik olmaz!) ve yeni favorim Penelope! Afiyet bal şeker olsun...
1 Comment
Vapiano bence çok güzel bir İtalyan restaurantı. Anadolu yakasında, Suadiye'ye doğru, hemen Vakko'nun yanında yer alan sokakta bulunan şubesi ile tercih edilebilecek, ortamı rahat, modern bir yerdir. Bağdat Caddesi yakınlarında oturanların, hafta içi ve hafta sonu akşamları bir kadeh şarap eşliğinde sohbet için, güzel bir yemek için ya da öğle yemekleri için tercih ettiği bu yeri benim tercih sebebim öncelikle yemek seçiminde tanıdıkları özgürlük. Aşçılarının da yardımları ile makarna, pizza ve salatanızı kendiniz oluşturuyorsunuz. Bol bol malzeme çeşidi var. Size çok karışmasalar da "yok onunla bu uymaz" ya da "buna en güzel şu gider" diyorlar. Kremalı tavuklu bir fettuchini de yapsanız sarımsaklı domates soslu karidesli bir papardelle de onun içerğini sizin belirlemeniz ve önünüzde yapılışını izleme fırsatınız olması gayet keyifli. Bir sürü sebze, bir sürü sos, malzeme içinden sevdiklerinizi seçiyorsunuz, hemen pişirilip size veriliyor. Değişik bir yemek sunum tarzı olması sebebi ile de burada yemek yeme deneyimini tatmanız gerektiğini düşünüyorum. Tatlıları da çok güzel. Tiramisu ve mesela mascarpone kremalı çilek önerilerim arasında. Kahveleri, şarapları standartları sağlıyor. Girişte size bir kart dağıtıyorlar, çıkışta da ödemelerinizi o karta kaydettikleri bedel üzerinden yapıyorsunuz. Ortamı gerçekten rahat ve lezzetli bir yemek için burayı tercih ediyorum. Fiyatlara gelirsek de bir makarna ya da pizza, bir kadeh şarap ya da bir soğuk içecek ortalama 35-40 tl civarı. Kasanın hemen önünde ikram edilen Haribo jelibonlar da hoşuma giden Vapiano detaylarından.. Aslında Abdi İpekçi Caddesi üzerinde, Reasürans çarşısı içinde de bir Vapiano vardı ancak ne yazık ki haftaiçi hangi akşam gittiysem orayı boş gördüm, sebebini tam olarak bilmiyorum. Yeni öğrendim kapanmış :( O yüzden lütfen Suadiye'ye sık sık giderek benim bu çok sevdiğim İtalyan'ın sonsuza dek bize hizmet vermesini garantileyin :) afiyeeet olsun! Vapiano Suadiye
Bağdat Caddesi, Suadiye Mh., Selim Ragıp Emeç Sokak No:4, 34000 İstanbul (0216) 464 42 65 Bir Cumartesi sabahı (03.11.2012) ve biz yine İstanbul sokaklarında gezme, yeni bir yerler keşfetme, keşfedemessek bile mevcutların tadını çıkartma planı ile evden çıkıyoruz ana-kız. Bir kaç saat Karaköy civarında geçiriyoruz, oradan yukarı Çukurcuma'ya doğru çıkıyoruz, yolda Pell's Cafe'yi keşfediyor, orada tatlı bir mola veriyoruz. Devam ediyoruz, Çukurcuma Antikacıları arasında kaybolduktan sonra, Turnacıbaşı caddesi üzerinde bir yerler gösteriyorum anneme, derken "Heirloom Cafe için ->" diye bir ok görüp, itiraf etmeliyim ki isimden dolayı ikimiz birden o oku takip etmeye başlıyoruz. Neyse vardığımız noktada iki inşaat var. (sonradan öğreniyoruz biri otel biri residence olacakmış.) Her halde yanlış geldik derken bir ahşap kapı görüyoruz, içeriden su sesi geliyor, ve adeta bir yağmur ormanı gibi gözüküyor.. Tam aradan bakarken biri bize sesleniyor "buyurun, buyurun" diye. Bizde çekine çekine içeri giriyoruz. Neyse açıklıyoruz, meraklıyız, yok blogger'ız, gezginiz geziyoruz merak ettik geldik diye ve Dilek hanım (cafe'nin sahibi) bize cafesini ve sonrasında da içeride yer alan minik dükkanını gezdiriyor. Çok doğal, doğa ile iç içe, daha girişten küçük çeşmeden akan suyun sesi ile sizi büyüleyen bir havası var buranın. Girince içeride 5-6 masa var, çok sevimli bir bahçe aslında burası ama aynı zamanda da o kadar doğal ki bir yağmur ormanının içinde gibi. Zeytin, zeytin ezmesi, salça, zeytinyağı, sabun, tamamen doğal ağaçlardan yapılma bardak altlıkları, kahve, ya da petnir sunumu için kullanılabilcek minik tahta tepsiler vs. satılıyor burada. Ayrıca girer girmez yine gözünüze çarpmaması imkansız olan bir pastane köşeleri var. Benim için daha girişten lezzetliyim diye bağıran croissantlar, ekmekler, poğaçalar ve kurabiyeler.. Sonra burada bir de değişik isimli kahve var: sifon (siphon) özelliği ise buhar ile pişmesi. Bu tekniği daha önce İtalyanlardan görmüş olsak da (bialetti espresso maker ve mocha maker ve bir de moka-pot) burada kullanılan, özel olarak getirilmiş, tarihi malzemeler ile gerçekten olay bir başka boyut kazanmış. Kahvenin yapımını izlemek de içmek kadar keyifli burada.. Sandviç, salata gibi yiyecek servisleri olan bu cafede yemeklerden sorumlu kişi Ahmet bey. Çok ilgili ve güler yüzlü bir insan Ahmet bey de. Kendisinin harika paninnileri olduğunu da bildirir sizi denemek üzere derhal Heirloom'a yönlendiririm..
Sonrasında öğreniyorum ki burası yalnızca bir cafe değil ve aslında bir otel bizim gördüğümüz kadarı yalnızca minicik bir kısmı. Hikayenin derinine ineyim, Dilek Çamlı ve Ender Sezgin, iki kardeş şu an Heirloom'un yer aldığı binayı geçtiğimiz yıl satın alıyorlar. 1902 yılında inşa edilen bu evin son jenerasyon sahibinden, evi inşaa eden Michel bey'in torunundan satın alıyorlar. Evle birlikte kendilerini bütün hayatlarını, anılarını da satın almış gibi hissederek, bir yandan doğaya olan duyarlılıkları, bir yandan da aileye karşı hissettikleri sorumluluk ile burayı tamamen doğa, tarih ve anılara saygı ile restore ediyorlar. Her şey tamamen doğal olsun istiyorlar. Mesela döşemeler, vernikler ve boyalar su bazlı, mobilyalar masif tercih edilmiş. Dış cephe orijinali korunmuş halen Malta taşı. Eksik ya da onarılması gereken yerlerde ise yine doğalına en yakın Kandıra taşı tercih edilmiş. Banyo ve mutfaklarda doğal mermer, geri dönüştürülmüş eski mermer, hamam kurnaları, geri dönüştürülmüş cam seramikler kullanılmış. Halıları kök boyayla dokutturmuşlar ve hepsi Uşak ve Kars'tan gelen el yapımı kilimler. Sivas ve Maraş’tan bulunan eski tip elektrik düğmeleri ve prizler yenilenerek kullanılmış ve en çok bulmak için zaman harcadıkları objeler bunlar olmuş. Duvar kâğıtlarını William Morris imzası taşıyor ve bunların özelliği tamamen bitki bazlı mürekkeple sertifikalı ormanlardan elde edilmiş kâğıtlara basılmış olmaları. Bu kağıtların duvara tutturulmaları için ise selüloz ve/veya buğday bazlı hazırlanmış harçlar kullanılmış. Yerler hala eski hali ile korunduğu için, girişte her odaya bir ayakkabı kutusu veriliyor ve içeride ayakkabı ile dolaşılmıyor. Bu sayede hem doğal yapı hem de özel halılar da korunmuş oluyor. Kalan yabancı misafirler bundan son derece keyif almışlar, yerlerdeki dokuyu ve halıları hissedebilmek hoşlarına dahi gitmiş. Odalar birer daire gibi. Her şey düşünülmüş. Açık bir mutfağı, salonu, yatak odası, duş ve lavabodan oluşan bir banyosu ve tuvalet ve lavabodan oluşan bir alanı var her birinin. Her katta farklı bir daire var gibi ve her bir dairenin kendine özgü bir rengi var. Yeşil, kırmızı ve mavi. Çatı katı ise bir suit oda gibi, ya da yine bir daireye benzetirsek stüdyo daire gibi. Burada salon yerine bir bar masası ve onun etrafında yüksek bar tabureleri/sandalyeleri, köşede bir mutfak, yine bir banyo+tuvalet ve son olarak da yatağın olduğu kısım. Bu katta diğerlerinden faklı olarak alan daha dar, tek bir odadan oluşuyor ve harika bir Galata Kulesi'ni de içeren manzarası var. Tüm odalarda her şey doğal ve tarihi, bir yandan da konforlu ve samimi..
Klemuri, Pazar (Atina) yani Rize Lazca'sında eski mutfaklarda yemek kazanının asıldığı zincire deniyormuş. Zaten internet sayfalarını açar açmaz da karşınıza bu kelimenin asmak fiilinden türediği açıklanıyor. Benim dedem Hemşin'li, o yüzden biz hem Karadeniz yemeklerine hem de insanlarına ayrı bir yakınlık ve sevgi hissederiz. Klemuri de bu yakınlığı hissettirdi bize. Burası pazar günleri hariç her gün 11'e kadar açık öncelikle.. Sevimli, eksi ama modern, yöresel ve renkli dekoratif parçaların kullanıldığı bir restaurant. Bana pozitif bir his verdi ilk girdiğim anda da öncelikle belirtmek gerekir ki.. Burası bir Karadeniz restaurantı belirttiğim gibi. Pazar günleri kapalı olduğu için Cumartesileri kahvaltısını önerebilirim. Kahvaltıdada sınırsız çay ile kahvaltı tabağı alabilirsiniz (20tl) ya da sadece muhlama.. Öğle yemeğinde Karadeniz tabağı adı altında sunulan, Karadeniz'in yöresel tatlarından zeytinyağlı seçmeler tercih edebilirsiniz.. Haaa muhlama söylediniz mi bilin ki onunla 2-3 kişi doyar.. Peyniri olması gerektiği gibi Kaçkar dağlarından gelmekte, kendisi bir sahanda sunulmakta.. Burası aynı zamanda lezzetli ve güzel bir hamsi pilavın da doğru adresi. Annem benim harikaa hamsi pilav yapar. Öyla güzel olur ki tabaklarca yiyebilirim. Ben eskiden hamsi tavacıydım, ama şimdilerde hamsi pilavı da çok beğenir oldum. Ama bana kalırsa pek güzel yapan yere rastlamak kolay olmuyor. Zaten çoğu yer yapmıyor bile. Hamsileri tek tek ayıklamak hakikaten meşakatli bir iş, hak de vermiyor değilim yapmayanlara. Laz böreği de var burada! Mantısı da çok ilginç. Hem beytiye benziyor görüntü olarak, hem sosyete mantısına.. Ama börek gibi olsa da içi, kol böreğinden yapılmış gibi.. Ama değişik bir lezzet bu da, adı da Silor.. Kuru patlıcan dolma, pazılı tavuk, borani, gulaş, oltu peyniri soslu et de yineözel yöresel tatlar.. Ne demiş Münir Nurettin Selçuk, "tatlı bir huzur almaya geldik Kalamış'tan".. Biz de öyle yaptık, Kalamış'ın bizim için yeni mekanı TATLI HUZUR'a gittik, keyifli bir kahvaltı için.. 2 Haziran 2012 itibari ile açılan Tatlı Huzur, Kalamış için farklı ve sevinç verici, hoş bir mekan bence. Aslında daha önce açılmış ama bir cafe olarak değil. Burası aslen bir eğitim merkezi imiş. Sonrasında madem burada belli aktiviteler sırasında çorbadır, kurabiyedir, sandiviçtir bir nevi yemek ikramlarımız oluyor, biraz da cafe gibi hizmet verebiliriz demişler. Bugün kahvaltı menüleri gerçekten güçlü, onun dışında ev yapımı poğaça, börek, kek gibi pastane ürünleri ve salata + sandviçler yer alıyor menüde. Özellikle Dukan ürünleri de dikkat çekiyor. Ancak çok kısa bir zaman içinde menüleri yenileniyormuş ve artık çok daha fazla çeşit yemek bulunacakmış. Bir çok ana yemek girecekmiş bu menüye. Özellikle de makarna. Ben yine de şimdilik mevcut menülerini paylaşıyorum sizlerle.. Ayrıca haftasonları ve özellikle Pazar günleri brunchları da var! (kişibaşı 30tl - sınırsız çay ile..) Özellikle makarna diyince önemli kısma geçelim, burada haftanın nerdeyse her günü bir aktivite var desem yanıltıcı bir şey söylemem sanırım. Astroloji eğitiminden, Cuma akşamları spagetti eşliğinde bir film izlenerek, sonrasında filmin yönetmeni ve bazen de oyuncuları ile söyleşi imkanı olsun, gerçekten sıradan bir cafe olmadığını belirtmem için yeterli sanırım. Bu aktivitelerin internet sayfaları üzerinden bildirileceğini de öğrendim bugün. Kısacası siz de ilgileniyor iseniz takipte olun. Mevcut durumda salı Hande Kazanova ile astroloji, perşembe Burcu Pelvanoğlu ile Batı Sanat Tarihi söyleşileri olacakmış! Son olarak da en çok benim için Mahallenin Muhtarları dizisindeki "Şirin" rolüyle akla gelen Esra Akkaya'nınmış bu mekan.. Biz bunu kendi aramızda "ay ne şirin bir bayan" dedikten sonra keşfettik :) Burada bahsetme sebebim aslında yalnızca bu, son derece sevimli, iyi insanların işletmesinde olan bu yerde huzur bulmamak ve keyifli zaman geçirmemek mümkün değil sanırım.. En azından ben bize geçirttikleri keyifli kahvaltı için de buradan teşekkür ederim. Şöyle diyor Tatlı mı Tatlı Huzur kendi internet sayfasında da: Yemeli içmeli şeyleri severiz. Dingin, huzurlu bir ortam arıyoruz. Öğrenmeye hevesliyiz. Konuşmaya ve dinlemey meyilliyiz… Aslında bir kafeyiz ama aynı zamanda çayı, kahvesi, keki, kurabiyesiyle gün boyu oturup çalışabileceğine inananlara “kafe ofis”iz, öte yandan beğendiği sandalyeyi satın almayı düşünenlere “kafe dükkan”ız, merak ettiklerini uzmanından öğrenmek isteyenlere de “kafe okul”uz, hatta yüreğini açanlara “kafe ev” bile oluruz… Rezervasyon (ve halimizi hatrımızı sorma) telefonumuz da budur: 0216.349 27 79 Adresimiz şudur: Onur Apartmanı No 1 (eskiden No 3 imiş), Yelken Sokak, Kalamış, İstanbul websiteleri : http://tatlihuzur.com
Ata 3/3 Plaza No:7 Ataşehir'de hizmet vermekte olan Edrune:Edirne Tava Ciğercisi'nin Edrune isimini almış olma nedeni, Osmanlı döneminde Edirne anlamında kullanılan bir çok isimden birinin Edrune olmasıdır. Küçük ve sevimli bir mekan olan ciğerci, Ataşehir'de ana bulvar (Ataşehir Bulvarı) üzerinde, ana yol hizzasında değil de üst katta yer alıyor.. Ancak arka tarafa park ettiğiniz zaman çarşıya giriş yaptığınız yerde hemen Çömlek'in yanında bulunuyor. Tahta mavi sandalyeleri ve dekorasyonu ile biraz Alaçatı - Ege lokantası havasında. Burada gerçekten Edirne'de yenebilecek standartlarda ciğer yapıyorlar. Edirne ciğeri bildiğiniz gibi yaprak şeklinde yani dönere benzer olarak kesiliyor. Kızgın yağda kızartılıyor ve bu sebeple de birazcık görsel olarak panelenmiş tavuk parçacıklarına benzer sunuluyor. Önünüze bir tabakta peçete üzerinde geliyor. İşletmecisi eğer o gün kasaptan ciğer alırken, etleri de beğenmiş ise o zaman et de yeme şansınız oluyor bu mekanda. Ancak bunun bulunma ihtimali ve miktarı dediğim gibi kasaptaki etlerin beğenilip beğenilmemesine bağlı. Beğenilip de servis ediliyorsa bilin ki gerçekten çok güzel bir şey yiyeceksiniz. Yine pişme şeklini siz belirliyorsunuz az/orta/iyi. Cacığı gerçekten çok başarılı buranın. Mutfakta büyük tava yoğurtları var. Büyük bir parça yoğurtla, küp küp hemen taze taze kesilen (günlük alınmış - taze) salatalıklar ile sizin siparişiniz üzerine hazırlanıyor. Üstü kekikli ve bol zeytinyağlı olarak servis ediliyor.. Bunları istemiyorsanız tabi ki belirtebilirsiniz. Ciğerden önce başka ciğercilerde de rastlayabileceğiniz gibi, kurutulmuş biberler geliyor. Bunları peçete içinde ezmeniz tavsiyem. Sonrasında gözlerinizin yanmasını istemem! Ekmekleri de hep çok taze, adama bir dolu ekmek yediriyorlar valla. Bu mekan çok uzun saatler açık değil. Esasen ciğer bitince mekan da kapanıyor. Ben ciğer pek sevmem, bana hafif kumlu bir havası olması rahatsızlık verir, ancak burada ciğeri gerçekten beğendim ve yedim. Bu sebeple seven, sevmeyen herkese de öneriyorum, mutlaka gidin ve deneyin!
Öncelikle ben burayı ilk kez dışarıdan gördüğümde çok beğendim ve merak ederek içeri girdim.. Dışarıdan çok sevimli bir logosu olan ancak acaba bir mimarlık ofisi mi diye düşünürken camdan görünen kıyafetler ile olmadığına kanaat getirilebilen bir butik burası.. Dışarıda çok sevimli 3 masa ve renkli 3 sandalyesi bulunan Building, sonradan hem içeri girdiğimde çalışanlarından, hem internet üzerinde yaptığım incelemelerden ve hem de en son olarak Yelp'e eklemek için girdiğim de gördüğüm üzere aslında zaten popüler bir butikmiş, ama Galata'da yer alan mağazası ve Akmerkez'de bulunan Pop-up store'u ile.. Bir de bunlara ek olarak Esenyurt'ta Akbatı AVM içerisinde de bir mağazası varmış Building'in.
45'e yakın tasarımcı ile çalışıyorlarmış ve gerçekten de özgün, değişik ve tarz tasarımlar bulunuyor içeride. Bu tasarımcıların bazılarını ilk kez duyarken, bazılarını ise tanıdığımı fark ettim.. Özellikle ayakkabılar arasında.. Çok çok hoş elbiseler ile özellikle benim dikkatimi çekti burası.. Renkli ya da değişik olmasına karşın işe bile giyebileceğim bir çok şey buldum kendime.. Kolonyaları, mumları, şekerleri de çok şeker, bana göre sade ve modern kavanoz ya da şişelerde ve çok hoşuma gitti sunuluşu. Ayrıca sanattan, mobilya tasarımına da değişik bir çok tasarımın sunumu gibi faaliyetleri de bulunuyormuş. Bana değişik ve hoş geldi burası, uğramanızı öneririm.. Nişantaşı çevresindesiniz ve değişik bir yerlere gitmek istiyorsunuz, bence doğru adres Juno. Bir çok kişinin aslında belki her gün önünden geçtiği ama yerini bilmediği Juno'nun böyle gizli kalabilmesinin sırrı, yolun alt kısmında kalması ve bahçeli olması. Mim Kemal Öke caddesini ben babamın ofisinin orada olması nedeni ile bilsem de çoğu kişi tarafından bilinmiyor, kendisi Abdi İpekçi caddesinin hemen paralelinde.
Öncelikle Juno'nun şarküteri tabağını öveyim. Bence başarılı. Ben şahsen bir arkadaşım ile bir mozarella pane, bir şarküteri tabağı, bir salata ve bir şişe şarap şeklinde yapılacak bir akşam yemeğini çok keyifli buluyorum. Dolayısı ile size de öneriyorum. Menüde de farkedeceksinizdir, neredeyse her şeyin iki fiyatı var çünkü iki boyu var, küçük ve normal. Milka'nın tostu, Bresaolla ve rokalı pizza, Sucuklu pizza, sebze severlere sebzeli papardelle, füme somon severlere somonlu tagliatelle, onu da sevmem klasikçiyim ben diyenlere de domatesli sos isterlerse arabiata, az kremalı hafif bir sos isteyenlere de linguini pestoyu öneririm. Kısacası en çok makarnalarını sonra diğer lezzetleri övebilirim. Fish&Chips severler siz de doğru adrestesiniz! Bilin ki içiniz rahat, "acaba iyi midir" diye düşünmeden, sipariş verebilirsiniz. Bir de tavuk ızgarası güzel bence.. Büyük limonatasını öneririm hem şık bir şekilde sunuluyor hem de lezzetli! Şarap olarak da geçen gün içtiğimiz "Rocca delle Macie Vernaiolo" yu pek beğendik. Çok rahat, çok sevimli bir yer, bence deneyin.. evet gelelim eminonu gezintimiz sonunda, listemize en iyi burger & steakhouse dalinda girmeye hak kazanan mekana: Gittiğim en iyi burger&steakhouse desem yeridir, ismi Virginia Angus. Eminönü'nde desem, merak edersiniz değil mi? Bir kere bu durumda isim kafanıza hiç oturmadı herhalde. Şöyle bir "Arif'in etçisi" hatta kasap ya da köfteci desem olacaktı. Yok değil, adı gayet Virginia Angus ve yemekler de sizi sadece Eminönü'ne değil, daha bir çok yere düşünmeden götürecek kadar iyi!! Angus et olayı ülkemizde çılgınca karşılanmış bazıları mavi dil hastalığı falan tarzı fikirlerle kaçarken, bazılarımız da oooo Angus diye üzerine atlamış, pek heyecanlanmıştı. Ben de bu ikinci grup insanların arasındaydım sanırım. İşte burası o angus çılgınlığını başlatan adamın, Burak Altay'ınmış. Eminönü'nde açmaya karar verme sebebi de ailesine ait eski bir dükkan olmasıymış buranın. Küçük ve sevimli bu mekan, bugün sıcak ve klasik bir steakhouse olarak dekore edilmiş ve bence lokasyon tercihindeki cesaret ve başarısından dolayı da kendisi takdiri hak ediyor. Rüstem Paşa Camii'nin yanından yukarı doğru uzanan Uzunçarşı Caddesi üzerinde yer alıyor Virginia Angus. Bugünlerde bu iş çok arttı diyebilirsiniz, doğru. Artık hangi birine gidip, hangi birini sevelim onu da bilemedik. Ama benim hala bir tercih ettiklerim listem var ve onda da 4-5 isim yazılı. Virginia girdi bu listeye. Hem de ilk sıradan! Sebebi de listemde bulunan diğer 3-4'ü de sevme sebebimde etkili olduğu ortaya çıktı. Lezzet listeye girmekte ilk kriterdi, sonra bir de fiyat-lokasyon-hizmet üçlüsü, burası hepsini sağladı! Hele de misafir perverlik, müşterinin dilinden anlama ve güler yüzlülük. Her yerdeki klasiğimiz lokumu denemek istiyoruz.Ancak ondan önce Burak Bey'in önerisi ile füme'lerini deniyoruz ve hayran kalıyoruz. Baya uzun süreli bir işlem sonucunda o lezzete ulaştığını öğreniyoruz. 30 dakika 90 derecede pişirildikten sonra, 60 dereceye düşürülerek etin dışının kabuklaşması beklenip sonrasında hazır oluyor bu füme. Neyse ki sizin önünüze hazır geliyor ve siz en güzel kısmına ortak oluyorsunuz :) Sonrasında Lokumunu yiyoruz ve çok güzel buranın lokumu, lokum gibi! Yumuşacık, harika bir et.. Hellimli, fıstıklı, cevizli kendi imalatları sucuktan ve bir de köfte paylaşıyoruz, onlardan da memnun kalıyoruz. Sucuk efsane olmuş! Annem hamburger klasikçiliği yapıyor, daha doğrusu cheeseburger söylüyor, iyi ki de yapıyor, meğer o da özel lezzetlerindenmiş zaten. Ekmekleri kendi imalatları, ben biraz amerikalıların bagel'ına benzetiyorum, zaten bayılırım bagel'a. Patatesler de kendi yapımları, anne patatesi! Çalışanlardan biri "askerde bile daha az patates keserdim" diyerek durumun ciddiyetini ve mekanın aldığı ilgiyi özetliyor aslında! Kısacası, sadece Hamburger - patates kızartması da yiyip kalkabilirsiniz yani ille steakhouse'a gelip etlerden tatmanıza gerek yok. Patates kızartmaları - hardalları - ekmekleri - sucukları derken esas konuya giriyoruz etleri kendi imalatları. Kendi çiftliklerinde yetişiyor bu yemeklerin kaynağı, Serdivan - Sakarya'da. O yüzden tepeden tırnağa emek var ve bu sebeple de üretiminden sunumuna her detayla kendileri ilgilendikleri için önünüze konan sonuçta inanılmaz bir lezzet var. Burak Bey'e özellikle buradan da teşekkür ediyorum, bizi çok güzel ağırladılar, hem bilgilendirdiler, hem karnımızı çok lezzetli yemeklerle doyurmamıza sebep oldular. Bu başarıyı, sıcaklığı, kaliteyi ve lezzeti hiç bir zaman kaybetmemeleri ve bu sebeple de sık sık keyifli yemeklerde görüşmek dileğiyle...
|
konu
All
tarih
May 2015
|