Duyarsızlığınızı, vurdum duymazlığınızı, sessiz kalışınızın anlamını daha da önemlisi bizim bu yaptıklarımızın önemini anlayamayışınızı kınıyorum.. Bu vatan bize emanet ise bunu BİZİMLE birlikte paylaşmayışınızı kınıyorum..
Bir de üzülüyorum ki üç gündür yaşanan hiç bir güzelliğe şahit olamadınız, halk o kadar güzel birlik beraberlik içinde hareket etti ki, teyzeler evlerinde yaptığı poğaçaları, kekleri, börekleri dağıttı, simitçiler simitlerini, Divan tuvaletlerini-lobisini halka açtı, internet sağladı, yemek salonunu Amerikan Hastanesi çalışanları ile sağlık odası yaptı, Intercontinental ve Hilton da, Starbucks yiyecek, içecek dağıttı, ücret almadı, hep beraber maske dağıttık, elden ele su taşıyıp yine bizden birilerinin yaktığını söndürdük (ki bu tip olayları onaylamamamıza rağmen), hep beraber Gezi Parkı'nı inleterek Atatürk'ü andık, Gençliğe Hitabeyi okuduk, hepimiz birey olarak, kendi özgürlüğümüz için orada olduğumuzu benimsedik, ne Atatürk'ün askeri, ne CHP yanlısı, ne de herhangi bir gruba partiye aittik, biz hakkımız için halkımız ile birlikte vatanımız için oradaydık. 72saat birlikte uyumadık yada nöbetleşe uyuduk, elden ele tuğla taşıyıp, tanımadığımız kardeşlerimizle çimento torbaları-polis barikatları-çitler sırtlandık, barikatlar kurduk (bu aşamada da taşkınlık yapanlar oldu, hep güzel dille uyardık, güzel kardeşim kaldırımı sökme, otobüsü yağmalama, şehri yağmalama gerek yok dedik) ki kabullensinler Gezi Parkı bizimdir, Taksim bizimdir, İstanbul bizimdir, Ankara bizimdir, İzmir bizimdir, Türkiye bizimdir, Türkiye halkındır, o kadar güzel birlikte protesto yapıp, slogan atıp, çöp toplayıp yeri gelince de gaz tattık, kaçışırken birbirimizin ayağına basıp "pardon" dedik, birbirimize yol verdik, kendimizden önce yanımızdakine ilaçlı su sıktık, maskemizi çıkarttık "al kardeş sen tak" dedik, hepimiz bu amaç için seferber olduk, davulcusu, zurnacısı, doktoru, avukatı, mimarı, ev hanımı, mühendisi, taksi şöförü, simitçisi, kasabı, manavı, esnafı, genci, yaşlısı, kadını, erkeği, çocuğu, AYYAŞI, MARJİNALİ, AMELESİ, ALKOLİĞİ, ÇAPULCUSU... daha neler neler oldu... Siz işte bütün bunları kaçırdınız..
"Hayatım boyunca hiçbir kanunsuzluk yapmamış ve gözaltına alınmamış ben, dün sabah saat 11'den beri taksim'de faşizme ve polise karşı direndim. 1 tanesinin kapsülü bacağımda patlamak üzere 8 kere gururla biber gazı yedim. 1 kişi düşünce 20 kişi kaldırıyordu. hayatım boyunca gördüğüm en güzel ruhtu. allahtan biber gazları vardı da gurur gözyaşlarımız kaynıyodu arada. :) biber gazından etkilenip gözlerimi kapattıktan sonra açtığım anda sürekli en az 2 melek oluyodu başımda elinde spreylerle beni kendime getirmek için. ve sonuç olarak bizi neden kürt-türk, sünni-alevi, fb-gs-bjk, zengin-fakir olarak ayırmak istediklerini anladım. çünkü birleşince TÜRKİYE olduk, dimdik durduk !!"
Selim Özşahin
"İlk gün gaz bombasından kaçtık, ikinci gün kaçmadık, üçüncü gün önüne atladık, dördüncü gün barikat kurduk çabuk öğreniyoruz bence kork Tayyip!"
Beste Cesur
"Öncelikle beni düşünen avukat arayan yardımcı olan merak eden herkese teşekkürler. Eve geldim iyiyim. Yaşadıklarımı yazmak istiyorum tek amacım gözaltında yaşananlardan herkesin haberi olsun. Başka bi amacım yok baştan söylemek istiyorum. Olayları en başından ve edilen tüm küfürler ve hakaretleri belirterek yazacağım. Tüm açıklığı ile..
Dün akşam (03.06.2013 tarihinde) saat 21:00 civarında Beşiktaş barboras bulvarı ışıkların orda gözaltına alındım. Ne bir küfür etme veya taş atma gibi bir eylemde bulunuyordum. Görür görmez kolumdan kıvırarak aldılar. Nasıl gözaltına alındığımı bazı arkadaşlarda televizyonda görmüş. Ardından cehennem başladı. Sahil tarafında ki ışıkları geçip sahil tarafında ki iett durakların başındayken gören her polis ve çevik kuvvet tekme yumruk atmaya başladı. Yaklaşık 100 150 metre boyunca yani kadıköy iskelesinin oraya gelene kadar önüne gelen yumruk tokat tekme atıyordu. Bu vatanı siz mi kurtaracaksınız .mına koyduğumun çocukları, .rospu çocukları gibi küfür ve hakaretlerin sonu gelmedi. Gözaltı otobüsüne gidene kadar kaş kişinin vurduğunu sayamadım bile. Tam otobüslerin yanına geldiğimde bir otobüsün arkasında bir kaç seslendi getir buraya. Otobüsün arkasına alıp onlarda tekme yumruk atmaya başladılar. Sonradan öğrendim kamera olduğu için otobüsle duvar arasına almışlar dövmek için. Gözaltı otobüsüne(iett) geldiğimde ışıklar sönüktü ve içerken bi kızın yalvarış sesleri geliyordu:"Ben bişey yapmadım abi" Otobüse binerken ve bindikten sonra vuranları göremedim bile. Karanlıkta tek yapabildiğim kafamı tutmaktı. Küfürler hakaretler devam ediyordu. Oturdum yanımdan geçen herkes vuruyordu. Ayağa kalktım ve köşeye geçtim. Oturmamı istediler oturunca her geçen vuruyor dedim yine küfür edip tokat yumruk atıp oturttular. Kıza vuruyorlardı boğazını sıkıyorlardı. İsmi Süleyman olan bir sivil polis kıza aynen şunları söyledi: Seni burda domaltıp .ikerim. Ve kızın verdiği cevap içler acısı idi. Kız kısık bi sesle: “Tamam abi”, diyebildi. Ve ardından otobüste bulunan 3 kişiydik üçümüze zorla “Türk polisini seviyorum. “Vatanımı seviyorum” diye bağırttılar. Daha yüksek daha yüksek diyerek defalarca. Hakaretlerin dayağın ardı arkası kesilmiyordu. Ortam biraz durulur gibi oldu bu sefer başka bir arkadaşı getirdiler. Çocuğun burnu kırılmıştı. Çoçuğa neden yüzünü korumadın dediğimde iki kişi zorla tuttu üçüncü kişi üç kere burnuma yumruk attı dedi. Ara ara getirilenler oluyordu. Ardından getirdikleri Bahçeşehir üniversitesinden Mustafa diye bi arkadaştı. 20 tane çevik saldırmıştı ayakta durmaya hali yoktu ve gözaltı otobüsünün yanında tokat yumruk yetmedi kafasına kaskla vurdular o da yetmedi kafasını otobüsün camına vurdular. Otobüse vurarak soktular. Elleri arkadan kelepçeli, başı kanayarak yere oturdular. Başının kanadığını gördük yanına gittim bez ile(burnu kırılan arkadaşın kanlı tişörtü) ile başında ki kan dinsin diye tutuyordum Süleyman denilen polis bana küfür etti ve s.ktir git yerine dedi. Kanıyor dedim. Kanasın dedi. Umrunda değildi. Adamı o yaralı halde kelepçeli tutuyorlardı bi kaç polise söyledik en sonunda birisi açtı kelepçeyi. Ve asıl ikinci içler acısı olay karakolda ifade için konuşurken oldu. Mustafa bana şöyle sordu: “Otobüste bana vurdular mı ne oldu?” dedi. Arkadaşımız hatırlamıyordu. Aklı tam olarak yerinde değilmiş otobüste iken. Son olarak gözaltı otobüsünde tuvalet ihtiyacımızı karşılamaydk sadece bir şişe su verdiler. Ardından rapor için hastane ve ardından karakola götürüldük. Karakola götürüldüğümüzde avukat ordusu vardı. Ve polisler artık bize ricayla konuşuyorlardı. Avukatlara, avukatlara çağrı yapan arkadaşlarımıza dostlarımıza ve bizim için endişelenen herkese çok teşekkür ederim. Bu yazıda en ufak bir abartma yoktur, yaşanan herşey gerçektir ve tek amacım gerçekleri herkesin birinci ağızdan duyması.
Zulme isyan devam ediyor. Bu faşist düzen bozulacak."
Erkan Yolalan
"Hayatım boyunca asla şiddet kavga ve küfürden yana olmadım. Kimseye el kaldırmadım. Son derece serinkanlı ve sakin bir insanım. Beni tanıyanlar bu özelliklerimi bilirler. En çözümsüz görünen problemin dahi mutlaka çözümünün konuşmakta ve karşılıklı empati kurarak birbirini anlamakta olduğunu düşünüyorum.
Benim problem çözümüm her zaman bu yoldan olmuştur ve olacaktır. Şiddet gösterenleri ister devlet, ister polis, ister halk ister bir aile yakınım olsun asla desteklemem ve desteklemeyeceğim. “Haklı olan, şiddet uygularsa mutlaka haksız olur ama haksız, hiçbir zaman şiddet uygulayarak haklı olamaz.” Benim başından beri gördüğüm karşılıksız başlayan ve polisimiz tarafından uygulanan orantısız güç karşısında sadece duran ve direnen bir gurubun sonradan her kesimden her inançtan her ideolojik düşünceden her yaş gurubundan ve sosyal çevreden destek görerek büyümesi ve çoğalması bu güce karşı durmasıdır. Yani halk hareketidir. Yoksa biber gazına veya suya dayanamayıp yerlere yığılan insanlara kim, neden, nasıl bir güven ve sevgiyle evlerini, lüks otellerini, camileri açıp yardım eder.
Bakkallar dükkânlarını açık tutuyorlar kafeler sığınma saklanma yerleri oluyor gecenin bir yarısında. Apartman girişleri, merdivenler revir ve sağlık evleri haline geliyor. Gönüllü doktorlar kendi cep telefonu numaralarını açıkça internette paylaşıyorlar. Taksiler insan taşıyorlar. Eğer tersi olsaydı sokaktaki insandan, bu direnişi gösterenlerden herkesin korkması ve kaçması gerekmez miydi? Kimse kapısını açmaz bu insanlara su dahi vermezdi.
Biraz yakından bakınız lütfen. Bu şiddete direnen insanların içinde sizin kardeşleriniz, anneleriniz, abla ve abileriniz babalarınız var. Onların da abileri oğulları polis olanları var. Kendini savunurken abim polis diye ağlayanı var. Oğlum yapma diyeni var. İlerleyen aşamalarda bu guruba maalesef ki ortalığı yakıp yıkan eli sopalı ve saldırgan fikirli bir takım guruplar da dahil olmuşlardır. Bu gurupları da şiddetle kınıyorum. Görmeyi asla istemeyeceğimiz manzaralara maruz kalıyoruz. Yakılan arabalar parçalanan kamu malları atılan ağır ve kışkırtıcı sloganlar asla sokaktaki kendini savunan insanların hareketinin bir parçası değildir ve olmamalıdır.
Bu olayı çözebilecek tek bir yol vardır. Ben yaptım oldu ve olacak tavrından çıkıp sadece bu insanların neyi neden istediğini dinlemek ve bu isteklerin dikkate alınacağı demokratik bir platform oluşturmaktır. “Bir insana düşündüğünüz ve bildiğiniz en büyük iyiliği yapmayı isteyebilirsiniz ama o insan bunu sizin yapmayı düşündüğünüz şekilde ya istemiyorsa o zaman ne olacak? Bu zorla yapılmış iyilik gerçekten iyilik olacak mı?”
Lütfen bu şiddeti durdurun ve görmeye, dinlemeye ve anlamaya başlayın. "
Halit Ergenç
" Gunun kendi gozumden kısa bir özetini sizlerin de bilmesini isterim... Bahcesehir Universitesinde gönüllü olarak medikal destek amacli calisan guruptandim. Dunun yorgunlugundan sonra kisa bir dinlenme bile zaman kaybi gibiydi. Dinlenme sonrasi gorev yerim olan bahcesehir universitesinde calismaya medikal calismalara basladim. Oglen sakindi fakat aksam 20:30 civarlarinda bekledigimiz saldiri basladi. Besiktas meydandan cikan gaz bombasi dumanlari , panzer sesleri bile direnisci halkimin yuzundeki umutlu bakislari silemiyordu.. Meydanda medikal yardima kucuk bir grup olarak basladik olay yerinde müdahale veya hepberaber kurdugumuz hastahanemize goturuyorduk. Olay yerinde mudahale ettigimiz her durumda , halk gozunu kirpmadan , bizlerin isini daha iyi yapabilmesi icin siper oluyorlardi.! Fakat gaz bombalari hic durmuyordu ki uzerimizde turuncu medikal gurup oldugumuzu gosteren uniformalar oldugu halde.... Onlarca yaralanma vb. durumlar oldu. Bunlarin arasinda ki bir durum yorgun dusmus vucuduma yep yeni bir enerji oldu. Kisinin ön saflarda direnisine devam ederken polislerin saldirisi sonucu parmaginin bir kismi kopmustu. İnanilmaz bir enerjisi vardi hala , gerekli ilk mudahaleyi ( kan kaybini azaltmak ) yapip medikal merkezimize getirdik. Fakat yaralinin hastahaneye sevk edilmesi gerekiyordu. Bir taksi yardimi ile hastahaneye ulasti. Sonrasinda polisin saldirisi basladi okulun icerisine medikal merkezimizin 10 metre yakinina yasal olarak haklari olmadigi halde elleinde gaz bombasi silahlari ile girdiler..! Geldikleri gibi de donduler.! Okulun herbir karesine saldirdilar. Gozu donmus barbarlar gibi , insan avlamaya cikmislardi polisler belliydi... Mudahalenin devaminda medikal merkezimize pansumanini yenilememizi isteyen biri geldi , gelen yarali kardesim parmagi kopan kisiydi!! Diktirip parmagini tekrardan direnise katilmisti.! Bu rutin olaylarin sonrasinda 13 kisilik doktor hemsire ve ilkyardimci olarak carsiya yardima gitmeye basladik. İlk karsimiza cikan polis gurubu bir sorun cikarmadi , 2. Polis grubuna yaklasirken medikal grup diye bagirip ellerimizi kaldirarak yaklastik.( meydan isiklarda ortada bekleyenler) . Laçka bir sekilde kir kahvesinda cayini icer gibi laçka bir tavirda olan bu barbarlardan birisi . " Siz o sivillere yardim eden kisilermisiniz! Diye sordu bende evet onlar biziz dedim . Biz yardima ihtiyaci olanlara yardim ediyoruz dedim ve neden bize yardim etmiyorsunuz dedi.! Bende sizde yarali olduguna eminmisiniz dedim anlamli bir tonda.. 3. polis grubu ile karsilastik yaralilar nerede diye sorduk yukarilar "BIRAKIN ÖLSÜNLER" cevabi geldi.! O an elimde bir silah olmasini ve onu orada paramparca etmek isterdim.. Carsidan basladik gorevimize. Her girdigimiz sokakta halk bizi alkislayarak karsiladi , yolumuzu actilar , yardim ettiler.! Orada ki direnisci kardeslerimi gormenizi isterdim . Kadin erkek yasli cocuk hepsi bir arada kolkola "KAMUYA ZARAR VERMEDEN" sokaklarimizda nöbet tutuyorlardi.! Her pencereden her balkondan ihtiyaciniz olan birsey varmi diye soranlar , polis saldirisi basladiginda bize kapisini acanlar evine alanlar , yemek ikram edenler kisacasi polisin aksine "GERCEK İNSANLAR" vardi.. Gorevimizi bitirip besiktasa dondugumuzde besiktas sakinlesmisti. Ofisimize girdik ve bir anne baba geldi 17 yasidaki cocuklari kayipti ve hic bir kurumdan bilgi alamiyorlardi ne yazikki bizlerinde yapabilecekleri sinirliydi.. Gunun cok kisa bir ozetini gecmek istedim.. Kisacasi halkini avlamaya calisan , kahkalar atarak biber gazi atan( portakal gazı da var somut kanit mevcut) polislerin karsisinda , bir olmus birlik olmus , her kesimden her dinden , her irktan, her gruptan ve gorusten halki gordum.! Hepiniz bu tarihi gunlerin kahramanlarisiniz..! Yarin meydanlarda görüsmek üzere...."
İsmail Orhan
Az önce konuşmanızı dinledim. Küçük bir hatırlatma yapmak ihtiyacı hissettim:
Unutmayınız; siz, size oy vermeyenlerin, sizinle aynı fikirde olmayanların da başbakanısınız. Günlerdir kendi vatandaşlarınıza ruhen ve bedenen şiddet uygulanmaktadır. Üstelik dünyanın neresine giderseniz gidin "doğru" ve "haklı" sayılacak, parkını, ağaçlarını, şehirlerini korumaya gönüllü insanların masum gösterisine karşılık olarak…
Sayın Başbakanım; lafı hiç uzatmamayayım. Hislerim beni yanıltmıyorsa bugünlerde takınacağınız tavır tarihe nasıl geçeceğiniz konusunda her zamankinden çok daha etkili olacak.
Sayın Başbakanım, eğer söylemezsem insan olarak çok büyük bir yanlışa ortak olmuş gibi hissedeceğim, lütfen bir konuşma daha yapıp özür dileyiniz. Zararın neresinden dönülürse kardır....
Bütün kalbimle ve inanarak söylüyorum; bence bunu bize borçlusunuz.
Sayın ve sevgili Başbakan'ım... Ben "bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yaşamak" isteyen vatandaşlarınızdan biriyim. Siz, bizim başbakanımızsınız. Rica ediyorum, karşıdan bakıldığında en eksik ifadeyle "erk sarhoşluğu" gibi görünün bu tavrınızı bir tarafa bırakınız ve ivedilikle "dinlemeye" başlayınız...
Saygılarımla,
Şebnem Ferah"
"Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi seven ve onlara oy verenlere açık mektup:
Sevgili yurttaşım, arkadasım, abim, kardesim, amcam, teyzem. Birkaç günden bu yana basta Taksim Meydanı olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerinde birşeyler oluyor, sen de hasbelkader görüyorsun. Bu konuda nasıl düşündüğünü çok iyi bilemiyorum, ama sosyal medyadan takip ettigim kadarıyla ve Başbakanın seni yönlendirdiği doğrultuda bizden pek hazzetmedigini anlıyorum veya tahmin ediyorum. Seninle aynı dili konuştuğum, aynı ülkede yaşadığım ve aynı kültürü (bir ölçüde) paylaştığım icin bizi sana anlatmak istiyorum. Benden de dinle ki, Başbakan'ını sorgula, onun dediği herseyi haşa Allah kelamı gibi kabul etme:
1) Öncelikle bu sadece bir çevreci eylem değil. Aslında öyle başlamıştı ve öyle kalabilirdi. Ama yıkım izni olmadan, yürütmeyi durdurma kararı verilmek üzere olan bir yıkıma başlamaya kalkan belediyeye insanlar engel olmak istediler. Hukuk devleti bu demektir canım kardesim. Henüz izin almadıysanız, o ise baslayamazsiniz. Bu insanlar dozerlerin önüne çıktılar ve sonra da Park'ta yatmaya başladılar. Ama bir sabah, "dağıt" emri alan polis sabah 5te bu insanları gaza ve cop darbesine bogarak dışarı attı. Bu yaptıkları KANUNLARA GÖRE SUÇTUR. Hiçkimse onlara tas falan atmamıştı, hatta aksam sadece kitap okuyup şarkılar soylemislerdi. Bu bütün demokratik ülkelerde son dece doğal karşılanan bir haktir. Asil eylem, bu insanların barışcil eylemlerine bu yanıtı reva gören devlete karsı yapılan bir "yeter artık" eylemi idi.
2) başbakan diyor ki bunlar marjinaldir, birkaç çapulcudur. Bak güzel kardesim, Marjinal demek, kelime anlamı olarak toplum normlarından tamamen ayrı, çok azınlıkta olan grup demektir. Su anda tüm Türkiye'de binlerce, on binlerce insan sokağa çıkıyor. Boyle marjinallik olmaz. Normalde hiçbir zaman sokağa çıkmamış insanlar bunlar, aralarında kimler yok ki? Üniversite ogrencileri, hocaları, öğretmenler, doktorlar, avukatlar, mühendisler, hakikaten cogu da okumuş insanlar. Dün bir arkadasım Bodrum'da göz altına alındı. Kendisi Bogazicili, üstelik AKUT üyesi, Van Depreminde bir sürü insanı enkaz altından çıkarmış bir güzel insandır. Bu adam mı marjinal? Yoksa ben, Boğaziçi mezunu, özel bir şirkette müdürlük yapan, 35 yasına kadar bir tane protesto eylemine katılmamış adam mı? Veya benim 56 yaşındaki halam mı? Yoksa dün gece saat 02:00'de Tesvikiye'de sokakta tencere çalan bası bağlı teyze mı? Yapmayın gözünüzü seveyim. Başbakanınızın sevmediği her adamı yaftalamayin. Biraz Ozgur iradenizle duşunun, bizimle yanyana yaşadığınızı hatırlayın.
3) Bu is tabii ki ağaçlara başladı, çünkü o ağaçların yerine Topçu Kışlası diye birsey yapacağız diye direniyor Başbakan. Tarihi eser değil, yeniden yapmaktan bahsediyor. Orası yapıldığında, daha önceki uygulamalardan biliyoruz ki o alan halka kapanacak. Hele AVM veya Rezidans olursa tamamen bitti, yeşil alan tamamen özel kullanıma tabi olacak. Taksim meydanindaki son yeşil alan uçmuş olacak. Dünyada hiçbir sehirde, merkezi Parklara bu kadar hoyratca davranılmaz. Yazıktir, günahtır.
4) Bu isin herhangi bir parti veya ideolojiyle de alakası yok. CHP mesela, dun son ana kadar Kadıköy'de miting yapmaya hazırlanıyordu. Hiçbir planı yoktu, asil onlar yanci oldular. Benim MHPli, ODP'li arkadaslarım beraber oradaysa, bu iste parti dahil olmamıştır güzel kardesim. Yapma etme, her söylenene kanma.
5) Sosyal Medyada "şehitlere neden üzülmediniz?" veya "Noel ağaçlarını keserken neredeydiniz?" gibi yorumlar okudum. Bunları yazanlar ne iciyor merak ediyorum. Allah iftira edeni sevmez kardesim, günahtır; biz de bu ülkede yasıyoruz ve emin olun aramızda gaziler bile var. Ayrıca biz içki de içsek, yılbaşında kutlama da yapsak Türküz, bunu unutmayın, yabancıymisiz gibi davranmayın, otekilestirmeyin.
6) Polise el kaldırmak, etrafa zarar vermek, kaldırım taslarını sökmek gibi seyleri biz de sevmiyoruz, yapana da tepki gösteriyoruz. Hatta cam kırmaya çalışanları kolundan tutup kalabalıktan atmak istiyoruz, ama ne hikmetse kaçıyorlar ve bazen telsizlerini düşürüyorlar!? Haa kaldırım tası sökmek kısmı ayrı, maalesef insan oldurebilecek kadar güçlü ve maalesef cogu zaman bu amaçla hareket eden TOMA'larin yavaslatilmasi lazım.
7) Bizim içip içip saldırdığımizi söyleyenler bile var, bunlar bir de milletvekili. El insaf, sırf sen dindarsın diye hak arayan bizleri senin gözünde küçük düşürmeye çalışan zavallı bir iftirayı bu milletvekili. Ve maalesef sen bu iftiraciya oy verdin benim canım kardesim.
8) Bizim halk geleneğimizde vardır, zulme, namerde direniriz biz. Milli degerlerimiz sadece ıslam değildir kardesim. Köroglu bizden değil mı? "benden selam olsun Bolu beyine" demedi mı? Fatih Sultan Mehmet, tahtından ayrılan babasına isyan etmedi mı? Lütfen rica ederim, hakkı olana hakkını teslim et.
9) Biz az da değiliz o kadar kardesim. Sadece CHP seçmeni bile olsaydık 4te biri idik bu ülkenin. Ama asil baskaları var, Beşiktaş'ın Çarşı grubu var mesela, hepsi Mert cocuklardir. Sosyalistler var, komünistler var, ama Ülkücüler de var, sonra Kürtler de var, benim gibi Lazlar da var. Biz, islam jargonuyla söyleyeyim, Fil Ordusuna saldıran Ebabiller gibiyiz. Tek basına görsen az sanırsın ama ise yararız. Sana değil ama garazımız, fillere...
10) Son Tahlilde, bizim asil itiraz ettigimiz şey, kendisini hukukun ve kanunların üzerinde gören bir devlet ve onun başbakanidir. Başbakan da olsa, genelkurmay baskanı da olsa herkes hukuka saygılı olmak zorundadır ancak bu başbakan maalesef "ben yaptım oldu" demekten pek bir hoşlanıyor. Son getirdiği alkol düzenlemesi de bunun örneğidir, gezi parkı da, üçüncü köprü de. Ve biz bunların hepsine itiraz ettik, son olayda DEMOKRATİK hakkımızı kullandık ve protestoya başladık. Seni yanıltmak icin Başbakan dun dedi ki "sandıkta oy kullanmak haricindeki her uygulama antidemokratiktir." kanma güzel kardesim. Tüm dünyada en demokratik ülkelerde insanlar sokağa iner, protesto eder, hatta polise de direnir. Bunun en güzel orneklerini, gir İnternet'e, 1968 Paris yaz, Amerika Vietnam savası protestoları yaz, Occupy Wall Street yaz, hepsini kendin bul izle. Sana söylenenlerde yetinme. Başbakan su anda kendi meşruiyetini sorgulatmamak icin senin destegini istiyor. Sen ona oy verdin ama, biz de senin komşunuz, kardeşiniz, okul arkadasınız, kuzeniniz, abiniz, öğretmeniniz, sana bakan doktoruz. Emin ol sana o Başbakan'dan daha çok yakınız. Bizi dinle. Bizi gor. Bize destek olmasan da düşmanlık yapma. İstediğine oy ver, gene o Başbakan olsun ama bize zulmetmesine izin verme. Hadi canım kardesim. Selametle."
Onur Erdinç
"AKP'li Arkadaşlarım'a....
Tek tek cevap vermek yerine buradan toplu cevap vereyim istedim...
Sorduklarınıza cevaben... Başörtülü kızlar okula alınmazken neredeydin demişsiniz ya.. Üniversitedeydim ve o kızlarla birlikteydim..O kızlardan bazılarının gerçekten inandığı için, bazılarının aile baskısıyla kapandığını biliyordum... Bazılarının mini eteklerini daha lüks ve rahat bir yurda geçmek için çıkarıp, başlarını örttüklerine ve okulumuzun bahçelerinde erkek arkadaşlarıyla yaşadıklarına da şahit oldu bu gözler..
Faili meçhuller yaşanırken de buradaydım... Uğur Mumcu için, Bahriye Üçok için gözyaşı döktüm... Aşırı dinciler domuz bağlarıyla tanıştırırken beni, insanlar bodrum katlarında mezarlara gömülürken de buradaydım...
Hergün bir kadın öldürülürken, darp edilirken siz neredesiniz???
Birinizin iddiası gibi hiçbir partiye ve derneğe üye de olmadım... Desteklediklerim oldu, hayatım boyunca işte bu partiye gönül vermeliyim diyemedim.
Hayatım boyunca dinleyerek inanmadım,okudum ve araştırdım..O yüzden tarikatlara da üye olmadım. Nesnevi, rubai ve risaliyeleri de okudum. Elimde Allah kelamı varken, kul kelamı ile hiç işim olmadı... Mevlana dışında kimsenin görüşü sarmadı beni... İyi bir müslüman mıyım siz değil - Allah bilir ama hep inanan biri olduğumu ben biliyorum,siz ne derseniz demeye devam ediniz...
Bu ülkede teröristlerin bebekleri katlettiğini,hergün şehit haberleri gelirken de buradaydım. Şehitler Kelle diye betimlenirken, bu ülkenin başbakanı "teröristle masaya oturan şerefsizdir" derken de buradaydım, teröristler barış elçisi ilan edilirken de buradaydım....Sizler seyahatdeydiniz herhalde..
Biz %50 oyla geldik diyorsunuz ya..Ne zaman çöplüklere adres bildirilmez,ne zaman çöplerden oylar çıkmaz, ne zaman otobüslerle farklı yerlerden seçmen taşınmaz,ne zaman Şişli örneğinde gördüğümüz gibi bir gece de belediyeler yasası değişmez, ne zaman seçimlerden sonra şaibe iddiaları olmaz ve ben bunları fotoğraflarıyla görmem,ne zaman belediyeler torba torba kömür -erzak dağıtmaya başlamaz... İşte o zaman derim ki..Vay be...Ondan önce komik geliyor.
Bir fikre inanmanın ne kadar değerli olduğunu bilirim..Ama tarihi bilmeden konuşanlara da değer veremem... İçki de içerim,severim de ve bu benim dışımda kimseyi bağlamaz..Hele hükümeti hiç bağlamaz.... Kürtaj da olabilirim.Benim bedenim, benim tercihim... Kimseyi bağlamaz....
Bu arada insanların senaryolarla hapsedildiğini gördüm...Eski teröristlerin gizli tanık olduğuna şahit oldu bu gözler... Darbe yapılır korkusuyla insanların hapse atıldığına, kasa denilen insanların kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü gördü bu gözler..Ama bir partinin ve bir derneğin de iç ettiği yardım paraları için ne kadar sessiz kalınabildiğini de gördü bu gözler... Trafik kazası ile insan öldüren oğlunu korumak için izler yıkatan bir belediye başkanı da gördü bu gözler bu arada.... Bir anda servetini 500 kat katlayan,kendi kızına fahiş bir maaş bağlatan bir başbakan gördü bu gözler..Sizler kör müsünüz?
Kısa keseyim....Sokaklara dökülme zamanı geldi... CHP sahiplenmek istese de inanmayın bu kitle baskılara isyan eden bir kitle...Diktatörlükle değil, demokrasiyle yaşamak isteyen bir kitle..Bir çoğu benim gibi ilk defa sokaklara dökülmüş durumda.... Bu gözler polisin attığı bombalarla yanabilir, bu yürek polisin şiddetiyle acıyabilir...Öyle az bir sayıda da değiliz, kaldı ki demokrasilerde kalabalıklardan korkulmaz, üstlerine gaz sıkılmaz...Dövülmez... 10 kişi de olsa sesini yükselten bir dinlenir. Mahkeme kararı için ben mahkeme kararı falan dinlemem denmez...
Deşmeyin beni gidiyorum...Seve seve ve bile bile....."
Yeşim Aydemir
ve daha niceleri...
- Fenerbahçeliler ile Galatasaraylıları birleştirdiler.
- Sezen Aksu ile Fazıl Say’ı birleştirdiler.
- Antikapitalist Müslümanlar ile çevrecileri birleştirdiler.
- Bergüzar Korel/Halit Ergenç çifti ile Mehmet Ali Alabora/Pınar Öğün çiftini birleştirdiler.
- Arabeskçiler ile operacıları birleştirdiler.
- Sinemacılar ile tiyatrocuları birleştirdiler.
- BDP’liler ile ulusalcıları birleştirdiler...
- Profesyonel eylemciler ile hayatlarında hiç eylem yapmamışları birleştirdiler.
- Madonna ile Bruce Willis’i birleştirdiler.
- Akil insanlardan bazıları ile milliyetçilerden bazılarını birleştirdiler.
- Kenar mahalle çocukları ile en trendi çocukları birleştirdiler.
- Kemal Kılıçdaroğlu ile Sosyalist Swoboda’yı birleştirdiler.
- Ressam Mehmet Güleryüz ile modacı Cemil İpekçi’yi birleştirdiler.
- Emre Uslu ile ODATV’yi birleştirdiler.
- Politikaya bulaşmadığı için eleştirilen Cem Yılmaz ile hükümet destekçisi İbrahim Tatlıses’i birleştirdiler.
- Lümpenler ile entelleri birleştirdiler.
*
Bu kadar birleştirmeyi mucize Japon yapıştırıcısı bile sağlayamazdı.
Helal olsun vallaha.” Ahmet Hakan