Malatya, kayısı cenneti olarak bilinse de bana sorarsanız çiğ tavuğun adresidir. Hatır için günü birlik yapılan Malatya seyahatlerinde Malatya’nın Beşkonaklar semtindeki herhangi bir lokantasında herhangi bir çiğ tavuğu yemenizi öneririm. Kaç insanın aklına Malatya’ya gitmek gelir bilmiyorum ama günün birinde yolunuz düşecek olursa öncesinde yapacağınız ufak bir araştırmada Malatya yemeklerini yemeniz tavsiye edilecektir. Malatya yemeklerinin ana malzemesi ince bulgur. Bu neden ile yediğiniz tüm çeşitler sanki aynı yemeği yiyormuşsunuz hissini veriyor. Bu yüzden hepsinden değil içlerinden birini yemenizi öneririm. Ben geleneksel Malatya yemeklerinin yanında (analı kızlı, kiraz yaprağı sarması) bir de kâğıt kebabı sipariş ettim ki gerçekten çok lezzetliydi. Turizm deyince her Türk gibi benim de aklıma ilk müze geldi ve Malatya’da ne tür müzeler olduğunu araştırdım. Müzeciliğin iki önemli unsuru Atatürk Evi ve Arkeoloji Müzesi tabii ki Malatya’da da vardı. Ulu Önderimiz, neyse ki zamanında memleket memleket gezmiş de her şehre bir müze kazandırmış. Malatya’daki Atatürk Evi’nde de içinde Nutuk’un ve Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam ve İkinci Adam kitaplarının olduğu bir kütüphane(!) ile bilumum Atatürk‘ün Malatya’yıziyareti sırasında çekilmiş fotoğrafları vardı. Anlayacağınız yok yoktu. Bu müzede gördüğüm eserler beni o kadar tatmin etti ki Arkeoloji Müzesi’ni gezemeyeceğime, gezsem de hakkını veremeyeceğime inandım. Arkeoloji Müzesi’ni de bir sonraki ziyaretime bıraktım. Zira Malatya’ya yalnızca müze gezmek için bile gidilir. Malatya’nın tamamını gezme fırsatım olmadı ancak şehir içi mimarisi oldukça moderndi. Sanki bütün Malatya yıkılmış ve her yer yeniden yapılmış gibiydi. Üstelik caddeleri ve kaldırımları Türkiye’nin pek çok ilinde göremeyeceğimiz kadar genişti. Kanalın geçtiği ağaçlıklı yol ise şehrin en keyifli noktası. Malatya’nın çiğ tavuğu, müzeleri ve asma yaprağı kadar kayısısının da hakkını vermek gerekir. Vitrinde gördüğümde itibar etmesem de çikolatalı kayısısı beni şaşırtacak derecede lezzetliydi. Kayısının döneri, ezmesi, kurusu, reçeli, üç tunç tas has hoşafı yanında tabii ki sabunu, kolonyası, kremi, yağı da vardı. Hepsini alayım diye telaş etmenize gerek yok çünkü alış verişin bir noktasından sonra kalanı size ikram ediliyor zaten. Malatya’da iki önemli heykel bulunuyor. Bunlardan biri Malatyalı olan İsmet İnönü’nün Türkiye’nin en büyük İsmet İnönü heykeli olma unvanını taşıyan dev heykeli (eski belediye binasının önündeki meydanda bulunuyor) diğeri ise asma yapraklı Türk genci ile Atatürk’ün tasvir edildiği heykel. Bahsettiğim ikinci heykel Malatyalının yumuşak karnı. Heykelin başına gelenlere hiç değinmeyeceğim zira hikâyeye ulaşmak zor değil. Benim naçizane bir önerim var. Çıplak gence asma yaprağı yerine kayısı yaprağı giydirilsin. Şehrin genel havasına daha uygun olur kanısındayım. Sanırım büyükler bir şey söylüyorsa kulak vermek gerekiyor. Şimdi nereden çıktı bu diye düşüneceksiniz biliyorum. Bu yazıyı Malatya seyahatimin hemen arkasından yazamadım. Şimdi dönüp baktığımda Malatya deyince aklıma ilk gelen imge asma yaprağı. Büyüklerimiz bu yaprağı buraya boşuna koymamışlar demek ki. Varmış bir hikmeti! Fotoğraflar için sizi şöyle alalım. |
6 Comments
|
eskiler
May 2014
Kategoriler
All
|