Leyla'dan dinliyoruz:
tatili sebebiyle pek çok mekanın kapalı olması hem de mağazalardaki fiyatların tavan yaptığı bir dönem olması sebebiyle benim için gezilerde birinci amaç olan yemek ve alışveriş konusunda verimsiz bir tatil geçirmiştim. Üstelik hava da inanılmaz derecede soğuktu. Bu kez temmuzun başında yani geleneksel Milano
indirim günlerinin tam göbeğinde, Milano’da yaşayan insanların da mekanların da cıvıl cıvıl olduğu bir dönemde gittim oraya. Bu kez de 11 gün sürecekti tatilim. Bergamo havalimanına indikten sonra, yaklaşık 50 dakikalık bir yolculukla Milano’ya vardık. Milano’nun turistik açıdan merkezi olan Duomo meydanına 5
dakikalık yürüme mesafesinde olan HOTEL RESIDENCE ROMANA ya giriş yaptık.
Yanımda kız kardeşim Şeyma ile birlikte tabii ki. Eğer Milano’ya gidecekseniz, yanınıza bir adet Şeyma almanız çok faydalı olur :) Şeyma geçen sene 13 ay boyunca Milano’da yaşadı, bu şehirdeki köklü tasarım okullarından birisi olan Domus Academy de şehir planlama ve mimari tasarım masterı yaptı. Orada bir sürü Türk arkadaşıvar ve orada uzun süre kaldığı için de, nerede ne yenir, nereye hangi araçla kaç dakikada gidilir, hangi saatte nereye gidilmez, hepsini çok iyi biliyor. Milano’da Şeyma gibi, tasarım alanında master yapan Türk öğrenciler bulmanız çok kolay, çünkü Türkiye’de mimarlık iç mimarlık ya da peyzaj mimarlığı gibi bölümlerde okuyan gençler arasında master denince akla ilk gelen şehirmiş Milano. Eğer size orada
rehberlik edecek kimseniz yoksa, Milano’ya gitmeden önce, Domus Academy veya Politecnico okullarından birisiyle iletişime geçip, size Türk öğrencilerinin iletişim bilgilerini vermesini isteyebilirsiniz. Rehberim Şeyma ile otelde birkaç saat uyuduktan sonra Milano akşamı için bir yerlerde yemek yiyelim dedik
ve Milano’da çok yaygın bir gelenek olan aperitivo’yu tercih ettik.
Aperitivo denilen şey şu: Milano’da pek çok cafe veya restoranda saat 7 ile 9 arasında açık büfe akşam yemeği servisi var, siz sadece içeceğinize para ödüyorsunuz, yemekler bedava :) konu akşam yemeği olunca, bu içecek tercihi genellikle alkollü içeceklerden yana oluyor tabi. Aperitivoya giderseniz, ki bence mutlaka
gitmelisiniz, içecek olarak Milano’ya özgü bir içki olan ve içinde portakal dilimi ile servis edilen, bir tür içki olan spritz’ i denemenizi öneririm. Tadı ilk içişte biraz acı geliyor ama ikinci yudumdan sonra, tatlı ferahlatıcı bir içki. En azından geleneksel bir içki ve denemeye değer. Diğer bir geleneksel içki de, prosecco dedikleri asitli beyaz şarap. Asitli beyaz şarap diyince hemen insanın aklınaşampanya geliyor. Ama prosecco şampanyadan biraz farklı. Bana sorarsanız, beyazşarabın yerini tutmaz ama şampanyadan da güzel olduğunu
söyleyebilirm. Yani ikisinin arasında bir içki. Onu da mutlaka deneyin derim.
uygun olması bekleniyor. Yani, hepimizin tatil kıyafeti olan kot şortlar ve flip floplarla bu clubın kapsına gitmeyin sakın. Çünkü içeri giremezsiniz :) Just Cavalli üst segment bir clup. Daha rahat ama aynı zamanda
da kaliteli bir yer sorarsanız, just cavallinin çok yakınında olan “old fashion” a gitmenizi öneririm. Her iki club da Sempione bölgesinde. Yani Milanonun merkezine yakın.
Sonra yine mağazaları müze gezer gibi gezmeye devam :)
Milanoda alışverişten bahsedip de LA RINASCENTE den bahsetmeden alışveriş konusunu bitiremeyiz. Renascente, Milano’nun tam kalbinde Duomo meydanının göbeğinde konuşlanmış, gün içinde karınca yuvasıgibi, turist veya yerli alışveriş kolikleri ağırlayan bir mağaza. 8 katlı bir binanın her katında başka bir reyon bulunuyor. İlk katı kozmetik ikincisi çocuk falan gibi. Bu mağazada ünlü tasarımcılara ait olmayan tek bir parça dahi bulamazsınız. Eğer iç çamaşırı meraklısıysanız bu mağazanın iç çamaşırıreyonunda, kendinizi kaybedip hastaneye kaldırılabilirsiniz :) :) La Perla dan Agent Provocateur e, Calvin Klein den Armani’ye… aklınıza gelebilecek tüm markaların iç çamaşırlarını tek bir katta bir arada bulmanız mümkün.
gibi burası Amerika’da görmeye alışık olduğumuz geleneksel bakerylerden birisi. İçeri girdiğiniz anda kendinizi New York da bir bakerynin kapısından girmiş gibi hissetmeniz mümkün. Eğer buraya giderseniz, mutlaka cheesecake ini yemenizi öneriyorum. Orada yediğim cheesecake bu güne kadar yediklerimin en iyisiydi. Veee tabi ki yanında California bakery nin meşhur americanosu.
içeri dalıp onlarca çeşit cupcake içinden istediklerimi seçip büyük bir iştahla yedim. Burasının cupcakeleri tek kelimeyle muhteşem. Bu mekan milanonun merkezinde bulunan BRERA bölgesinde. Eğer bu yazıyı okuyup da o cupcakeciye gitmek isterseniz bana bir şekilde ulaşın da bari size yolunu anlatiym.
Başka çare yok, çünkü isim kayıp :)
Yemek ve İtalya kelimelerini aynıcümlede kullanırken bu cümlenin olmazsa olmazı tabi ki pizza. Milano’da bulunduğum süre boyunca, ne kadar pizzacı varsa hepsinde pizza yedim. 10 gün içinde 2 kilo almamdan da anlaşılabilir bu durum tabi ki :) Milano’ya veya herhangi bir İtalya kentine gittiğinizde en çok kafanızı karıştıran şey de bu oluyormuş. Pizzayı nerede yiyelim sorusunun herkese göre farklı cevapları var. Kime sorsanız başka bir yer gösteriyor. Ama çoğunluğun mutabık olduğu iki restoran ismi verebilirim, bunlardan birincisi “ ROSSO POMODORO” yani kırmızıdomates :) burada yediğim margarita pizzanın tadı hala damağımda. Pizzada kullandıkları domates sosunun tadı müthiş. Belki de bu yüzden isimleri kırmızıdomatestir :) Diğer pizzacı ise, PIZZERIA FABBRICA. Milanolular burayı çok seviyorlar. Çok rahatsız sandalye ve masaları olmasına rağmen, akşam yemeği saatlerinde oturacak yer bulmanız pek mümkün olamıyor. Bana sorarsanız FABBRICA nın pizzasının Milano’daki diğer pizzeriaların pizzasından çok da büyük bir farkı yok. Ama ROSSO POMODORO mutlaka denenmeli.
lezzetli bir sosla pişiriyorlar. Makarna önünüze ilk geldiğinde tabağın içinde yeşil renkte bir sos ve tam ortasında yumruk büyüklüğünde bir top görüyorsunuz. Pek de iştah açıcı değil diye düşünüp keşke bi pizza söyleseydim diyorsunuz. Ama bu moral bozukluğunuz o topu ortadan ikiye kesip içindeki makarnayı
keşfedene kadar sürüyor. Sonrası o güne kadar hiç yaşamadığınız bir makarna deneyimi.
MÜ-KEM-MEL lezzetli bir şey!
Herkese sevgiler…
Leyla
Benden eklemeler:
Yemek için Nobu'ya da bir göz atabilirsiniz -Uzak Doğu, Asya mutfağı.
Canlı müzik, özellikle de jazz için Blue Note.
Son olarak da bana göre mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer: 10 Corso Cosmo! Bahçesi, terası, kışın kapalı iç kısmı ile gerçekten bir dekorasyon harikası. Girdiğiniz anda farklı bir dünya. Ayrıca "3 rooms" isimli toplamda isminden de anlaşılabileceği üzere 3 adet özel odası bulunuyor. Bu odalara aslında ev demek daha doğru olacaktır. Çünkü bir evde bulabileceğiniz her şey burada da mevcut.Vintage ürünler bulabileceğiniz outleti, kıyafetten tablolara, biblolardan aksesuara, müzik ve sanata dair ürünlere, tabaklara, mutfak eşyalarına, kadar uzanan geniş ürün yelpazesi ile dükkan kısmına.. Galerisine.. Yani her bir şeyine gidip bence bakılabilir. Farklı farklı bir sürü hizmet sunması nedeni ile, farklı zevklerden bir çok kişiye de bir şekilde dokunacağını düşünüyorum. Dokunmayı geçtim, herkesi mutlaka bir yerden yakalayacaktır! Cafe/restaurant kısmı yazın da kışın da 1'e kadar açık. Ne kadar tatlı, huzurlu, modern ve sanatla, tasarımla iç içe bir yer olduğunu websitesinden ve menüsünden de rahatlıkla anlayabilirsiniz. Buyurunuz menüsü: