Nisan’da Ada’daydım**. Keşke daha önce gitseydim. Çok önce. Gelmeseydi kara haberleriniz. Sizden hiç haber alamasaydım. Mektuplarınız hiç ulaşmasaydı yahut hiçbir zaman göndermeseydiniz. Yok olsaydım aranızdan. Unutsaydınız beni. Ben de sizi.
Orada doğsaydım örneğin. Sizi hiç tanımasaydım. Ayak basmazdım topraklarınıza, kalırdım hep doğduğum yerde. Açmazdım radyoyu. Gelemezdi ölüm haberleriniz. Nerede, nasıl öldürülüyorsunuz hiç haberim olmazdı.
Nisan’da gittiğimde dönmeseydim örneğin. Mayıs’ınızı görmeyecektim. Kırmızı Pazartesi’lerinize*** tanık olmayacaktım. Maden ocaklarından çıkan ölülerinizi saymayacaktım. Cenazeye katılan cenazelerinizi işitmeyecektim. Keşke dönmeseydim.
Yahut geçen yıl bu zamanlar gitseydim. Tamam belki dünyanın en romantik isyanına tanıklık edemeyecektim ama dünyanın en kalleş cinayetlerinden de haberim olmayacaktı. Ara sokakta dövülerek öldürüldüğünü bilmeyecektim. 14 yaşında ölümü kucakladığını hiç duymayacaktım. Keşke daha önce gitseydim.
Gençlik, bir şeyleri değiştirebileceğine dair inançmış. Bense hiçbir şeyin değişmediğini anladığımdan beri yaşlıyım. Gitmek istiyorum o yüzden. Ada’ya gidersem belki bana ulaşamaz kederleriniz. Polente’de otururum örneğin bir akşamüstü. Yahut atarım kendimi buz gibi denize. Sıkıysa girin bakalım siz de o denize. Giremezsiniz. Rüzgârını dinlerim, sesinizi alır götürür. Kazayla kulağıma fısıldanırsa acılarınız, vururum kendimi şaraba. O dakika unuturum sizi.
Orada doğsaydım örneğin. Sizi hiç tanımasaydım. Ayak basmazdım topraklarınıza, kalırdım hep doğduğum yerde. Açmazdım radyoyu. Gelemezdi ölüm haberleriniz. Nerede, nasıl öldürülüyorsunuz hiç haberim olmazdı.
Nisan’da gittiğimde dönmeseydim örneğin. Mayıs’ınızı görmeyecektim. Kırmızı Pazartesi’lerinize*** tanık olmayacaktım. Maden ocaklarından çıkan ölülerinizi saymayacaktım. Cenazeye katılan cenazelerinizi işitmeyecektim. Keşke dönmeseydim.
Yahut geçen yıl bu zamanlar gitseydim. Tamam belki dünyanın en romantik isyanına tanıklık edemeyecektim ama dünyanın en kalleş cinayetlerinden de haberim olmayacaktı. Ara sokakta dövülerek öldürüldüğünü bilmeyecektim. 14 yaşında ölümü kucakladığını hiç duymayacaktım. Keşke daha önce gitseydim.
Gençlik, bir şeyleri değiştirebileceğine dair inançmış. Bense hiçbir şeyin değişmediğini anladığımdan beri yaşlıyım. Gitmek istiyorum o yüzden. Ada’ya gidersem belki bana ulaşamaz kederleriniz. Polente’de otururum örneğin bir akşamüstü. Yahut atarım kendimi buz gibi denize. Sıkıysa girin bakalım siz de o denize. Giremezsiniz. Rüzgârını dinlerim, sesinizi alır götürür. Kazayla kulağıma fısıldanırsa acılarınız, vururum kendimi şaraba. O dakika unuturum sizi.
Ada’dakilerin tek derdi fırtınalı havalarda iletişimlerinin kesilmesi, günlük gazetelerini okuyamamalarıymış. Derde bak. Ben bu dertten istiyorum. Ben gideyim, gazeteleriniz de gelemesin istiyorum. Postacı elini ayağını kessin, “Ada’ya mektup yok” desin. Razıyım.
Bir kıyıdan baktım dünyaya. Ellerimde tuz, avucumda sedef. Bir mavilik, bir açıklık, özgürlük hasreti yüreğime vuruyor.****
*Gabriel García Márquez’in ‘Albaya Mektup Yok’ adlı öyküsünden esinlenilmiştir.
**Bozcaada
*** Gabriel García Márquez’in romanının adıdır.
****Zülfü Livaneli’nin ‘Ada’ adlı şarkı sözünün bir bölümüdür.
Bir kıyıdan baktım dünyaya. Ellerimde tuz, avucumda sedef. Bir mavilik, bir açıklık, özgürlük hasreti yüreğime vuruyor.****
*Gabriel García Márquez’in ‘Albaya Mektup Yok’ adlı öyküsünden esinlenilmiştir.
**Bozcaada
*** Gabriel García Márquez’in romanının adıdır.
****Zülfü Livaneli’nin ‘Ada’ adlı şarkı sözünün bir bölümüdür.