Yeni dekorasyonu ve lokasyonu ile herkese artık daha yakın olan Kafes'i mutlaka denemenizi öneririm..
Hey, Ankaralılar müjde... Yeni bir mekandan bahsedeceğim bugün size.. Aslında eski ama yeni yerinde, yeni lezzetlerle.. Kafes'te neler bulabilirsiniz? Harika tatlılar bir kere.. Kekler, pastalar, cinnabonlar, muffinler, chocolate-chip cookieler, cheesecakeler, tiramisular, vs. hepsinde iddialıdırlar ve haklıdırlar da çünkü gerçekten başarılı tariflerle, güvenilir malzemelerle, işinde usta şeflerle çalışırlar, sonuç da başarılıdır bu sebeple.. Sadece bir kahve ve tatlı için dahi uğrayabileceğiniz Kafes'in yemek ve kahvaltı menüsü de zengin..
Yeni dekorasyonu ve lokasyonu ile herkese artık daha yakın olan Kafes'i mutlaka denemenizi öneririm..
0 Comments
Nişantaşı çevresindesiniz ve değişik bir yerlere gitmek istiyorsunuz, bence doğru adres Juno. Bir çok kişinin aslında belki her gün önünden geçtiği ama yerini bilmediği Juno'nun böyle gizli kalabilmesinin sırrı, yolun alt kısmında kalması ve bahçeli olması. Mim Kemal Öke caddesini ben babamın ofisinin orada olması nedeni ile bilsem de çoğu kişi tarafından bilinmiyor, kendisi Abdi İpekçi caddesinin hemen paralelinde.
Öncelikle Juno'nun şarküteri tabağını öveyim. Bence başarılı. Ben şahsen bir arkadaşım ile bir mozarella pane, bir şarküteri tabağı, bir salata ve bir şişe şarap şeklinde yapılacak bir akşam yemeğini çok keyifli buluyorum. Dolayısı ile size de öneriyorum. Menüde de farkedeceksinizdir, neredeyse her şeyin iki fiyatı var çünkü iki boyu var, küçük ve normal. Milka'nın tostu, Bresaolla ve rokalı pizza, Sucuklu pizza, sebze severlere sebzeli papardelle, füme somon severlere somonlu tagliatelle, onu da sevmem klasikçiyim ben diyenlere de domatesli sos isterlerse arabiata, az kremalı hafif bir sos isteyenlere de linguini pestoyu öneririm. Kısacası en çok makarnalarını sonra diğer lezzetleri övebilirim. Fish&Chips severler siz de doğru adrestesiniz! Bilin ki içiniz rahat, "acaba iyi midir" diye düşünmeden, sipariş verebilirsiniz. Bir de tavuk ızgarası güzel bence.. Büyük limonatasını öneririm hem şık bir şekilde sunuluyor hem de lezzetli! Şarap olarak da geçen gün içtiğimiz "Rocca delle Macie Vernaiolo" yu pek beğendik. Çok rahat, çok sevimli bir yer, bence deneyin.. Üniversiteden arkadaşım Leyla Üçkardeşler, Milano'ya gitti ve beni kırmadı, SavorerVoyager'a bir Milano yazısı yazdı. Tekrar çok teşekkürler Leyla! Leyla'dan dinliyoruz: Milano’ya ikinci gidişimde ilkinden çok farklı bir gezi oldu benim için. Çünkü ilk gittiğimde yeni yıla Milano’da girmek için gitmiştim o zaman da on gün gibi uzun bir süre kalmama rağmen hem noel tatili sebebiyle pek çok mekanın kapalı olması hem de mağazalardaki fiyatların tavan yaptığı bir dönem olması sebebiyle benim için gezilerde birinci amaç olan yemek ve alışveriş konusunda verimsiz bir tatil geçirmiştim. Üstelik hava da inanılmaz derecede soğuktu. Bu kez temmuzun başında yani geleneksel Milano indirim günlerinin tam göbeğinde, Milano’da yaşayan insanların da mekanların da cıvıl cıvıl olduğu bir dönemde gittim oraya. Bu kez de 11 gün sürecekti tatilim. Bergamo havalimanına indikten sonra, yaklaşık 50 dakikalık bir yolculukla Milano’ya vardık. Milano’nun turistik açıdan merkezi olan Duomo meydanına 5 dakikalık yürüme mesafesinde olan HOTEL RESIDENCE ROMANA ya giriş yaptık. Yanımda kız kardeşim Şeyma ile birlikte tabii ki. Eğer Milano’ya gidecekseniz, yanınıza bir adet Şeyma almanız çok faydalı olur :) Şeyma geçen sene 13 ay boyunca Milano’da yaşadı, bu şehirdeki köklü tasarım okullarından birisi olan Domus Academy de şehir planlama ve mimari tasarım masterı yaptı. Orada bir sürü Türk arkadaşıvar ve orada uzun süre kaldığı için de, nerede ne yenir, nereye hangi araçla kaç dakikada gidilir, hangi saatte nereye gidilmez, hepsini çok iyi biliyor. Milano’da Şeyma gibi, tasarım alanında master yapan Türk öğrenciler bulmanız çok kolay, çünkü Türkiye’de mimarlık iç mimarlık ya da peyzaj mimarlığı gibi bölümlerde okuyan gençler arasında master denince akla ilk gelen şehirmiş Milano. Eğer size orada rehberlik edecek kimseniz yoksa, Milano’ya gitmeden önce, Domus Academy veya Politecnico okullarından birisiyle iletişime geçip, size Türk öğrencilerinin iletişim bilgilerini vermesini isteyebilirsiniz. Rehberim Şeyma ile otelde birkaç saat uyuduktan sonra Milano akşamı için bir yerlerde yemek yiyelim dedik ve Milano’da çok yaygın bir gelenek olan aperitivo’yu tercih ettik. Aperitivo denilen şey şu: Milano’da pek çok cafe veya restoranda saat 7 ile 9 arasında açık büfe akşam yemeği servisi var, siz sadece içeceğinize para ödüyorsunuz, yemekler bedava :) konu akşam yemeği olunca, bu içecek tercihi genellikle alkollü içeceklerden yana oluyor tabi. Aperitivoya giderseniz, ki bence mutlaka gitmelisiniz, içecek olarak Milano’ya özgü bir içki olan ve içinde portakal dilimi ile servis edilen, bir tür içki olan spritz’ i denemenizi öneririm. Tadı ilk içişte biraz acı geliyor ama ikinci yudumdan sonra, tatlı ferahlatıcı bir içki. En azından geleneksel bir içki ve denemeye değer. Diğer bir geleneksel içki de, prosecco dedikleri asitli beyaz şarap. Asitli beyaz şarap diyince hemen insanın aklınaşampanya geliyor. Ama prosecco şampanyadan biraz farklı. Bana sorarsanız, beyazşarabın yerini tutmaz ama şampanyadan da güzel olduğunu söyleyebilirm. Yani ikisinin arasında bir içki. Onu da mutlaka deneyin derim. Milanoda akşam yemeği yedikten sonra yapabileceğiniz iki şey var ya Colonne’ye gidersiniz veya Naviglio Grande’ye. Her ikisi de gece eğlencesinin bol olduğu yerler. Bu verdiğim isimler mekan ismi değil, çeşitli gece mekanlarının olduğu iki farklı bölge. Ben her ikisinde de bolca yere gittim. Ve benim bu konudaki izlenimim şu, Colone’de, gençler bir meydanı çevreleyen take away tarzı barlardan içkilerini plastik bardaklarda alıp (içkiniz şarap olsa bile) meydanda yerlere veya meydan çevresindeki banklara oturarak sohbet ediyorlar, aynen sizin gibi yerlere oturup, canlı müzik yapan müzisyenler var onun dışında müzik yok. Bu sohbet sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor. Colone bir mekan olmadığı için belki de, burada 18 yaş altı gençleri çokça görmek mümkün. Taşkınlık kavga dövüş falan yok gayet güvenli bir eğlence alanı fakat eğlenirken küçük kardeşleriyle yaşıt insanları etrafında bu kadar çok görmek istemeyen ve konfor düşkünü birisi için pek de dört dörtlük bir eğlence tarzı değil. Benim gibi Bilkent mezunu arkadaşlarım eğer Colonne’ye giderse, orasının görüntüsünün de eğlence tarzının da, bilkent mayfest ile hemen hemen aynı olduğunu hemen fark eder. Diğer gidebileceğiniz yer olan Naviglio Grande, bir su kanalı boyunca kanalın sağ ve sol kıyılarında uzanan iki sokak ve bu sokaklarda sıra sıra dizilmiş küçük publardan oluşan bir bölge. Bu publar sandalye ve masalarını sokağa doğru genişletmişler. Şükür ki, burada oturacak bir sandalye veya koltuk bulabiliyorsunuz :) navigliodaki en iyi mekan OFFICINA 12. Burasının hem yemekleri iyi hem de müşteri profili çok kaliteli. Her iki eğlence bölgesi için de şunu söyleyebilirm, buralardaki mekanlar saat 3 de kapanıyor. Yani saat 3 ten sonra eğlenmeye devam etmek istiyorsanız, 3. seçenek olan, clublara gitmeniz gerekecek. Milanodaki en iyi club bence “Just Cavalli”. Bu cluba girmek için giyiminizin içerideki kaliteye uygun olması bekleniyor. Yani, hepimizin tatil kıyafeti olan kot şortlar ve flip floplarla bu clubın kapsına gitmeyin sakın. Çünkü içeri giremezsiniz :) Just Cavalli üst segment bir clup. Daha rahat ama aynı zamanda da kaliteli bir yer sorarsanız, just cavallinin çok yakınında olan “old fashion” a gitmenizi öneririm. Her iki club da Sempione bölgesinde. Yani Milanonun merkezine yakın. Gelelim alışverişe, ilk olarakşunu söylemeliyim, eğer indirim günleri dışında bir dönemde Milano’da bulunuyorsanız, öyle çok da fazla alışveriş çılgınlığı yaşayamıyorsunuz. Bunun sebebi, bildiğimiz tanıdığımız markaların Milano merkezli markalar olsalar dahi, indirim günleri dışındaki fiyatlarının Türkiye’deki satış fiyatlarından çok da ucuz olmayışı. Amaaaa eğer indirim günlerinde gittiyseniz Milano’ya, o zaman delirebilirsiniz, kendinizi kaybedebilirsiniz. Çünkü hayatta olmaz dediğiniz fiyatlar en kral çantaların, ayakkabıların, kıyafetlerin üzerine etiketleniyor. Çerez alır gibi Prada çanta alabildiğinizi düşünün, “Oradan bir de bej renginden ekleyelim” diyerek sanki 100 gram da leblebi koy der gibi çantalara saldırdığımı ( evet kelimenin tam anlamı “ saldırmak” ) çok net biliyorum. Ve sabahın ilk saatlerinden akşam hava kararıncaya kadar zamanın nasıl geçtiğini bile bilmeden alışveriş yapabiliyorsunuz. Milano’nun bu bahsettiğim indirim günleri şubat ayının ve temmuz ayının ilk iki haftası. Sonra yine mağazaları müze gezer gibi gezmeye devam :) Yalnız, bir şey eklemek istiyorum: hasbelkader indirim günleri dışında bir zamanda Milano’ya yolunuz düştüyse, Milano’ya 40-50 dakika uzaklıktaki SERA VALLE’de outlet mağazalarının bulunduğu küçük köye mutlaka bir uğrayın. Ben ikinci gidişimde buraya gitme fırsatı buldum. Fiyatlar, Milano merkezindeki mağaza raflarındaki fiyatlara göre %30 veya %40 daha ucuz. Bu outlet köyünde en iyi faydalanabileceğiniz mağazalar Hugo Boss ve Moschino en çok bunlarda indirimli ürünler bulunuyor. Milanoda alışverişten bahsedip de LA RINASCENTE den bahsetmeden alışveriş konusunu bitiremeyiz. Renascente, Milano’nun tam kalbinde Duomo meydanının göbeğinde konuşlanmış, gün içinde karınca yuvasıgibi, turist veya yerli alışveriş kolikleri ağırlayan bir mağaza. 8 katlı bir binanın her katında başka bir reyon bulunuyor. İlk katı kozmetik ikincisi çocuk falan gibi. Bu mağazada ünlü tasarımcılara ait olmayan tek bir parça dahi bulamazsınız. Eğer iç çamaşırı meraklısıysanız bu mağazanın iç çamaşırıreyonunda, kendinizi kaybedip hastaneye kaldırılabilirsiniz :) :) La Perla dan Agent Provocateur e, Calvin Klein den Armani’ye… aklınıza gelebilecek tüm markaların iç çamaşırlarını tek bir katta bir arada bulmanız mümkün. Son olarak, benim gibi iştahlıarkadaşlara, birkaç pasta ve yemek önerim olacak. Milano her ne kadar Paris gibi pastacılığın merkezi olmasa da, iyi pasta ve cupcake yiyebileceğiniz iki mekan ismi vermek istiyorum. Bunlardan birincisi, Milano’da iki şubesi olan “CALIFORNIA BAKERY”. Adından da anlaşılacağı gibi burası Amerika’da görmeye alışık olduğumuz geleneksel bakerylerden birisi. İçeri girdiğiniz anda kendinizi New York da bir bakerynin kapısından girmiş gibi hissetmeniz mümkün. Eğer buraya giderseniz, mutlaka cheesecake ini yemenizi öneriyorum. Orada yediğim cheesecake bu güne kadar yediklerimin en iyisiydi. Veee tabi ki yanında California bakery nin meşhur americanosu. İkinci yer ise “cupcakeci” evet buranın adı cupcakeci değil ama utanarak söylüyorum ki, buraya 10 gün içinde en az 5 kez gitmeme rağmen tabelasında hangi ismin yazdığına dahi bakmadım. Direk kapıdan içeri dalıp onlarca çeşit cupcake içinden istediklerimi seçip büyük bir iştahla yedim. Burasının cupcakeleri tek kelimeyle muhteşem. Bu mekan milanonun merkezinde bulunan BRERA bölgesinde. Eğer bu yazıyı okuyup da o cupcakeciye gitmek isterseniz bana bir şekilde ulaşın da bari size yolunu anlatiym. Başka çare yok, çünkü isim kayıp :) Yemek ve İtalya kelimelerini aynıcümlede kullanırken bu cümlenin olmazsa olmazı tabi ki pizza. Milano’da bulunduğum süre boyunca, ne kadar pizzacı varsa hepsinde pizza yedim. 10 gün içinde 2 kilo almamdan da anlaşılabilir bu durum tabi ki :) Milano’ya veya herhangi bir İtalya kentine gittiğinizde en çok kafanızı karıştıran şey de bu oluyormuş. Pizzayı nerede yiyelim sorusunun herkese göre farklı cevapları var. Kime sorsanız başka bir yer gösteriyor. Ama çoğunluğun mutabık olduğu iki restoran ismi verebilirim, bunlardan birincisi “ ROSSO POMODORO” yani kırmızıdomates :) burada yediğim margarita pizzanın tadı hala damağımda. Pizzada kullandıkları domates sosunun tadı müthiş. Belki de bu yüzden isimleri kırmızıdomatestir :) Diğer pizzacı ise, PIZZERIA FABBRICA. Milanolular burayı çok seviyorlar. Çok rahatsız sandalye ve masaları olmasına rağmen, akşam yemeği saatlerinde oturacak yer bulmanız pek mümkün olamıyor. Bana sorarsanız FABBRICA nın pizzasının Milano’daki diğer pizzeriaların pizzasından çok da büyük bir farkı yok. Ama ROSSO POMODORO mutlaka denenmeli. Bir de makarna meraklılarına bir mekan öneriyorum, Milano’nun merkezi olan Duomo ya bağlanan ana caddelerden birisinin üzerinde bulunan BUFFALA aslında bir pizzeria. Ama ben pizza yemekten sıkıldığım için, Buffalada şeymanın önerisiyle bir makarna yedim. Pesto soslu Makarnayı top haline getirip hamur ( veya başka bir malzeme ne olduğunu tam anlayamadım) ile kaplayıp kızartmışlar. Sonra onu müthiş lezzetli bir sosla pişiriyorlar. Makarna önünüze ilk geldiğinde tabağın içinde yeşil renkte bir sos ve tam ortasında yumruk büyüklüğünde bir top görüyorsunuz. Pek de iştah açıcı değil diye düşünüp keşke bi pizza söyleseydim diyorsunuz. Ama bu moral bozukluğunuz o topu ortadan ikiye kesip içindeki makarnayı keşfedene kadar sürüyor. Sonrası o güne kadar hiç yaşamadığınız bir makarna deneyimi. MÜ-KEM-MEL lezzetli bir şey! Eğer, buradan bir İtalyan makarnası alayım da Türkiyeye dönünce yapayım diyorsanız, rinascente’nin roof katında, özel hazırlanmış bir köşede pek çok çeşit pişirilmeye hazır İtalyan makarnası bulabilirsiniz. Ama bence öyle yapmayın, italyadaki lezzeti istiyorsanız, evinizde biraz unun içine birkaç yumurta kırın biraz zeytinyağıekleyip, iyice yoğurun sonra onları istediğiniz gibi kesip haşlayın. O daha orijinal bir İtalyan lezzeti verecektir. Milano yazıma, bir yemek blogger ına yakışır bir şekilde yemek tarifiyle son vermek ayrı bir keyif oldu benim için :) yazdıklarım rotanızı belirlemede faydalı olursa çok daha keyifli olacaktır. Herkese sevgiler… Leyla Benden eklemeler: Yemek için Nobu'ya da bir göz atabilirsiniz -Uzak Doğu, Asya mutfağı. Canlı müzik, özellikle de jazz için Blue Note. Son olarak da bana göre mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer: 10 Corso Cosmo! Bahçesi, terası, kışın kapalı iç kısmı ile gerçekten bir dekorasyon harikası. Girdiğiniz anda farklı bir dünya. Ayrıca "3 rooms" isimli toplamda isminden de anlaşılabileceği üzere 3 adet özel odası bulunuyor. Bu odalara aslında ev demek daha doğru olacaktır. Çünkü bir evde bulabileceğiniz her şey burada da mevcut.Vintage ürünler bulabileceğiniz outleti, kıyafetten tablolara, biblolardan aksesuara, müzik ve sanata dair ürünlere, tabaklara, mutfak eşyalarına, kadar uzanan geniş ürün yelpazesi ile dükkan kısmına.. Galerisine.. Yani her bir şeyine gidip bence bakılabilir. Farklı farklı bir sürü hizmet sunması nedeni ile, farklı zevklerden bir çok kişiye de bir şekilde dokunacağını düşünüyorum. Dokunmayı geçtim, herkesi mutlaka bir yerden yakalayacaktır! Cafe/restaurant kısmı yazın da kışın da 1'e kadar açık. Ne kadar tatlı, huzurlu, modern ve sanatla, tasarımla iç içe bir yer olduğunu websitesinden ve menüsünden de rahatlıkla anlayabilirsiniz. Buyurunuz menüsü: evet gelelim eminonu gezintimiz sonunda, listemize en iyi burger & steakhouse dalinda girmeye hak kazanan mekana: Gittiğim en iyi burger&steakhouse desem yeridir, ismi Virginia Angus. Eminönü'nde desem, merak edersiniz değil mi? Bir kere bu durumda isim kafanıza hiç oturmadı herhalde. Şöyle bir "Arif'in etçisi" hatta kasap ya da köfteci desem olacaktı. Yok değil, adı gayet Virginia Angus ve yemekler de sizi sadece Eminönü'ne değil, daha bir çok yere düşünmeden götürecek kadar iyi!! Angus et olayı ülkemizde çılgınca karşılanmış bazıları mavi dil hastalığı falan tarzı fikirlerle kaçarken, bazılarımız da oooo Angus diye üzerine atlamış, pek heyecanlanmıştı. Ben de bu ikinci grup insanların arasındaydım sanırım. İşte burası o angus çılgınlığını başlatan adamın, Burak Altay'ınmış. Eminönü'nde açmaya karar verme sebebi de ailesine ait eski bir dükkan olmasıymış buranın. Küçük ve sevimli bu mekan, bugün sıcak ve klasik bir steakhouse olarak dekore edilmiş ve bence lokasyon tercihindeki cesaret ve başarısından dolayı da kendisi takdiri hak ediyor. Rüstem Paşa Camii'nin yanından yukarı doğru uzanan Uzunçarşı Caddesi üzerinde yer alıyor Virginia Angus. Bugünlerde bu iş çok arttı diyebilirsiniz, doğru. Artık hangi birine gidip, hangi birini sevelim onu da bilemedik. Ama benim hala bir tercih ettiklerim listem var ve onda da 4-5 isim yazılı. Virginia girdi bu listeye. Hem de ilk sıradan! Sebebi de listemde bulunan diğer 3-4'ü de sevme sebebimde etkili olduğu ortaya çıktı. Lezzet listeye girmekte ilk kriterdi, sonra bir de fiyat-lokasyon-hizmet üçlüsü, burası hepsini sağladı! Hele de misafir perverlik, müşterinin dilinden anlama ve güler yüzlülük. Her yerdeki klasiğimiz lokumu denemek istiyoruz.Ancak ondan önce Burak Bey'in önerisi ile füme'lerini deniyoruz ve hayran kalıyoruz. Baya uzun süreli bir işlem sonucunda o lezzete ulaştığını öğreniyoruz. 30 dakika 90 derecede pişirildikten sonra, 60 dereceye düşürülerek etin dışının kabuklaşması beklenip sonrasında hazır oluyor bu füme. Neyse ki sizin önünüze hazır geliyor ve siz en güzel kısmına ortak oluyorsunuz :) Sonrasında Lokumunu yiyoruz ve çok güzel buranın lokumu, lokum gibi! Yumuşacık, harika bir et.. Hellimli, fıstıklı, cevizli kendi imalatları sucuktan ve bir de köfte paylaşıyoruz, onlardan da memnun kalıyoruz. Sucuk efsane olmuş! Annem hamburger klasikçiliği yapıyor, daha doğrusu cheeseburger söylüyor, iyi ki de yapıyor, meğer o da özel lezzetlerindenmiş zaten. Ekmekleri kendi imalatları, ben biraz amerikalıların bagel'ına benzetiyorum, zaten bayılırım bagel'a. Patatesler de kendi yapımları, anne patatesi! Çalışanlardan biri "askerde bile daha az patates keserdim" diyerek durumun ciddiyetini ve mekanın aldığı ilgiyi özetliyor aslında! Kısacası, sadece Hamburger - patates kızartması da yiyip kalkabilirsiniz yani ille steakhouse'a gelip etlerden tatmanıza gerek yok. Patates kızartmaları - hardalları - ekmekleri - sucukları derken esas konuya giriyoruz etleri kendi imalatları. Kendi çiftliklerinde yetişiyor bu yemeklerin kaynağı, Serdivan - Sakarya'da. O yüzden tepeden tırnağa emek var ve bu sebeple de üretiminden sunumuna her detayla kendileri ilgilendikleri için önünüze konan sonuçta inanılmaz bir lezzet var. Burak Bey'e özellikle buradan da teşekkür ediyorum, bizi çok güzel ağırladılar, hem bilgilendirdiler, hem karnımızı çok lezzetli yemeklerle doyurmamıza sebep oldular. Bu başarıyı, sıcaklığı, kaliteyi ve lezzeti hiç bir zaman kaybetmemeleri ve bu sebeple de sık sık keyifli yemeklerde görüşmek dileğiyle...
Bugün biz üç kız (annem, kardeşim ve ben) bir çılgınlık yaptık ve yalnızca annemin bozulan cep telefonunu tamir edilmek üzere Doğu Bank'a bırakacakken, bütün gün Eminönü'nde dolaşıp, deliler gibi yemek yedik. Detaylara girmeden önce okumaktan sıkılanlara özetle günümüzün harikalar listesini sunuyorum: 1) en iyi köfte : Namlı Rumeli Köftecisi (Hocapaşa Sokak 9 numara) 2) en iyi burger & steakhouse : Virginia Angus (Uzunçarşı Caddesi 136 numara) 3) en iyi lahmacun : 4) en iyi baklava : namli rumeli koftecisiNamlı Rumeli Köftecisi benden önce daha önemli kişilerce de taktir edilmiş bir mekan tahmin edersiniz ki bakınız Vedat Milor. Ama ben de yazacağım, anlatacağım. Öncelikle köfteler 6 adet olarak (8tl) sunuluyor ve top toplar. Bu topçuklar etten anlayan ve en harika, en köftelik kısmını bilen yıllardır aldıkları kasaptan alınıp, lezzetten anlayan adamlarca hazırlanıyor. Buranın sahibi Faruk Usta dünyanın en sevimli ustalarından biri sanırım. Mesela bize kapıdan laf attı, ben resmini çekiyordum aşağıdaki resmi gösterip "Ben buranın esas ustasına hiç benziyor muyum ki beni çekiyorsun?" dedi, ben de "e o sizsiniz zaten" diyebildim ancak :) Faruk Usta Gümülçine'li. Harika bir insan. Köftesi de harika. Isırdığınızda ağzınızda dağılan köftenin bir de eksta lezzetli suyu geliyor. Köfteler ufak ufak bu sebeple rahatlıkla 1.5 porsiyon yersiniz bence. Bir de Faruk Usta'nın ısrarları üzerinde denediğimiz irmik helvası var. Bu konuda da harikalar yaratmışlar. http://www.namlirumelikoftecisi.com/
(Sahilden yukarı doğru yürürken, Sirkeci Garını geçtikten sonra ilk soldaki sokakta yer alıyor.) Adres: Ankara Cad. Hocapaşa Sok. No:9-11 Sirkeci / İSTANBUL Tel: 0212 5112196 Chinese Express'de kısa sürede sevdiğim ve ara ara giderim dediğim Çin lokantalarından biri olmayı başardı .. Ortamı minik, modern, rahat, çok gürültülü değil. Servisi hızlı, temiz. Yemekler lezzetli. Çalışanlar güler yüzlü. Sushileri Türk biri yapmıyor. Benim kriterlerimi karşılıyor sanırım. Gelelim yemeklere; klasik buharda pişmiş ve kızarmış wonton (mantı) önerimdir. Yengeç rangoon böreğini denedik geçenlerde o da güzeldi, değişikti. Şimdi anlatınca güzel gibi gelmeyebilir ama sanki böyle krem peynirli ya da lor peynirli yengeç salatası gibi bir harç ile doldurulmuş içi, dışı da çıtır - kızarmış wonton gibi. Yeni şeylere kapalı olmayın deneyin bence sizde.. Bademli tavuk ve oyster soslu dana eti de bayaa lezzetli. Favorim kesinlikle asparaguslu yani kuşkonmazlı et! Menü de Chinese Express spesiyal dana eti olarak yer alıyor, ve ben şiddetle öneririm! Eti de bol, kuşkonmazı da! Sushilere gelirsek gayet bildiğimiz güzel sushi o yüzden yemeyin diye bir uyarım yok. Zaten sadece çin yemekçi değil burası sushi express koymuş sushi kısmının adını da yani bu konuda da iddialı! Noodle konusunda ise ilginizi çekebilecek şey şu ki, noodle'ların içine tatlı ekşi soslu tavuk, istiridye(oyster) soslu dana eti, gibi beğendiğiniz lezzetlerden ekletebiliyorsunuz. Dolayısı ile diğer yerlerdekinin aksine hem bir noodle hem de bir tavuk söylemek yerine içinde dilediğiniz sos ile pişirilmiş tavuğu koydurabiliyorsunuz. Bir diğer önemli nokta ise, Bento Menü'leri var ve bunlardan gün boyunca yararlanmak mümkün. Ayrıca bir de her gün öğlenleri sınırsız sushi menüsü var 43 tl yanlış hatırlamıyorsam bunun da fiyatı.
Amerika'da ki favori hamburgercim tartışmasız Johnny Rockets.
Gerçekten o kadar başarılı ki denemeden anlayamassınız. En güzeli de dün aldığım haber : KIBRIS'ta da varmış. Ve sanırım ben sırf bu motivasyonla kısa bir zaman içinde Kıbrıs'a giderim.. İlgilenenler buyurunuz adresi : Kuzey Kıbrıs - Magusa - Salamis Caddesi 100 numara. Tel: (392) 444-5656. Sonra Almanya'da varmış, Dubai'de varmış, varmış da varmış yani işin güzel tarafı kalkıp Amerika'ya gitmeden de yiyebiliyosunuz. Ben de bu yüzden anlatıyorum, yoksa canınızı çektirmek için değil sadece.. Hamburger konusunda klasikçiyim, ama peynir olacak. Bu sebepledir ki, burda da en sevdiğim THE ORIGINAL CHEESEBURGER. Gelelim ıvır zıvırlara, içeceklere falan.. Evet Johnny Rockets da gerçekten bunlar da harika! İçecekler lezzetli ve tam "American-size" dediğimiz büyük ölçeklerde.. Soğan halkaları gerçek soğan halkası, püre falan değil.. Ayrıca bana garip gelse de Cola’lı Fanta’lı shakeler'in de seveni vardır! Neyse son olarak bir de dekorasyonunu beğeniyorum. Nostaljik çünkü.. Benim makinamda pek resim bulamadım, yalnız bir masa süsü var ama internetten rahatlıkla görebilirsiniz. Daha çok kırmızı deri koltukları olan, uzun bir bar masası olup içerisinde yemeklerin pişirilişini izleyebildiğiniz, mutlaka içeride para atıp şarkı seçilebilen o eski müzik kutularından olan bir yer işte burası ! Londra'da da buraya çok benzeyen Ed's vardır. Aynı konsept, hatta masalarda aynı aletten bile var. Ben ilk gittiğimde kesin franchise ama adınıfarklı kullanıyorlar dedim. Hala işin aslını bilmiyorum. Yine de tam da Johnny Rockets tadı bulamadım onu da belirtmek lazım. Yine de Ed's de iyidir, önerilir. Ama hazır Londra'dayken bence Byron'da da yemen lazım bir hamburger.. O nostaljik değil hatta her şubenin az çok farklı bir tarzı var ama ortak özellik lezzetli hamburgerler yapmak. Yiyiniz, görünüz! Tabi bu kadar hamburgerden bahsetmişken meşhur In-N-Out Burger'dan da bahsetmek gerekir. California'nın burgercısı burası ve eyalette toplam 210 şubesi falan bulunuyor. Bu sebeple de çok aramanıza gerek yok California sınırları içerisindeyseniz mutlaka gidip bir adet yiyin.. offff bu kadar konuşmaya canım çekti sanırım akşam Türkiye sınırlarında bulunan favorime gidicem. Benim durumumda olanlar, hemen bir hamburger yemeliyim diyenler için paylaşılır: BURGER HOUSE Nedenini bilmem Günaydın (Burger House)'dan önce Dükkan burger vardı aslında piyasada, ama ben pek sevemedim. Dükkan diyince benim içinDükkan Steak House vardır mesela. Gerçekten oradaki eti de başka yerde bulmak zordur. Beğenmedim mi diğer hiç bir yediğim eti, beğendim tabi.. Mesela ÖzgürŞef bence olmuş, o da başarmış, onda da bir ŞATO yerim ki, kimseler tutmasın beni! hmmm bir de tabii Nusr'et .. Neyse hepsini severim işte ama Dükkan'ın yeri ayrıdır. 1) ilk bu güzel kasap yanında et pişirmece olayına girenlerden birincisi. 2) masaların ortak kullanımının verdiği yakınlık. Yani mesela ben ilk gittiğimde Deniz Akkaya ile yan yana oturup salata falan, çikolata paylaştım. Ne hoş böyle olsun işte halkla ünlüler iç içe :P 3) koca kapta gelen salata. 4) yemek sonrası gelen koca kalıp çikolataya insanın tav olmaması mümkün değildi. Gerçi son gittiğimde yemedim, hala var mı bilmiyorum ama ilk zamanlar vardı, kocaman ekmek bıçağıyla zor kesilen nefis çikolata.. Dükkan : İstanbul ve İzmir'de var !
XOXO the Mag dergisinden bu ay beğendiklerimi paylaşıyorum. Zaten çizimlere bayılıyorum, yeteneğim olsa da ben de yazsam derdindeyim, hemen görün istedim. Dergiyi takip etmek için: http://www.xoxothemag.net
Biz geçen hafta bu nasıl yapıldığını merak ettiğimiz ve sonra da İrem sayesinde
öğrendiğimiz, aslında çok kolay gözüken ama denememiz sonucunda bir kaç püf noktası olduğunu anladığımız içinde kalp saklıcup-cakeleri yaptık ! Gelelim tarifineee.. Sizin için gayet güzel bir yandan yaptık, bir yandan çektik. Üşenenler sadece fotoları takip etsin yine de yapabilsin diye ! Malzemeler : (10 büyük cupcake için) 1/2 kalıp margarin 3 yumurta 2 yemek kaşığı kabartma tozu 2 paket vanilin ya da vanilya aroması 1/2 yemek kaşığı karbonat krema için: 250gr toz şeker (vanilin koymuyorsanız 300 gr) 500gr un 350ml süt İlk iş margarini bir kaba koyuyoruz ve mixer ile krema kıvamına getiriyoruz. Daha sonra şekeri ekliyoruz ve topakçık topakçık oluyor birazcık. Sonra teker teker yumurtaları ekliyoruz. Ve bu topaklık yok oluyor. Tekrar krema kıvamı. Sonra bu karışıma yavaş yavaş un ekliyoruz. Sonrasında da vanilin, kabartma tozu ve karbonatı. Sonra seçtiğiniz en az bir adet gıda boyasına ihtiyacınız olacak. Biz internetten sipariş verdik ve ertesi gün elimizdeydi. (4.50TL) Hazırladığınız hamurun 3 te 1 ini başka bir kaba alın ve boya ekleyin. Ve sonra bu boyalı kısmı uygun bir tepside pişirin. 180 derecede 20 dakika civarı. Ne çok tombik ne de çok ince bir renkli kekiniz olmalı! Çünkü az sonra bundan şekiller yapıp, bu şekillerdi de keklere saklıycaz! Biz tam tamına 3 renk yaptık :) pembe - mor ve mavi... morumuz harika olmadı aslında ama pişince bunu çok da çaktırmadı. keklerin içine koyacağınız şekillerde pişirdiğiniz renkli keki kesin. Sonra şekilli çıkarttıklarınızı kalıplara birazcık çiğhamurdan döktükten sonra yerleştirip üstlerini de tekrar hamurla kapatıyorsunuz. Soğuduktan sonra üzerlerine yine gıda boyamızdan biraz kattığımız bir kaplama yaptık. Benim tarifim hafif : hazır toz krem şantiye tarifin yarısı kadar süt koyuyorum, bu kadar! Bazen de eğer biraz tatlı olmasını istiyorsam, 2 yemek kaşığı pudra şekeri ekliyorum. Buzluğa atıp biraz katılaşınca da hemen keklerin üzerine sürebiliyorum. Biz kalan parçalarda ziyan olnasın diye, onlardan da puding yaptık =) FOTOĞRAFLAR |
konu
All
tarih
May 2015
|